Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, Yemen’e yapılan saldırı münasebetiyle yaptığı konuşmada Lübnan ve Suriye’deki gelişmelerden sonra Yemen saldırısının boyutlarına değindi.
Allah’ın selamı hepinizin üzerine olsun!
Konuşmamda dünyada ve coğrafyamızda ve özellikle de Yemen’de gerçekleşen olaylara değineceğim. Her Lübnanlının her insanın Yemen’deki durum ve Yemen’e karşı başlatılan savaşla ilgili görüşlerini söylemeye hakkı var. Biz Lübnan’da genelde tutumumuzu geç alıklarız; ama ilginçtir ki Yemen’e saldırının açıklanmasının üzerinden bir saat geçmeden Sa’ad Hariri bu saldırılara destek veren tutumunu açıkladı, Yemenlileri kınadı ve İran’ı bölgeye müdahale etmekle suçladı.
Herkesin görüşünü açıklamaya hakkı olduğu gibi bizim de uygun bir dille görüşümüzü açıklama hakkımız var. Ama umarım Körfez Bölgesi’ndeki bu gelişmelerle ilgili ortaya çıkan yeni ihtilaflar Lübnan’da gerilimlere sebep olmaz, hükümetle ve diğer meselelerle ilgili etki yapmaz ve kimse ülkeyi yeni bir krize sürüklemez.
İlk olarak özet bir şekilde Lübnan iç meselelerine değinmek istiyorum.
Önce, iç diyalog ve Refik Hariri mahkemesi hususlarında birkaç noktaya değinmek istiyorum. Biz en başından Mustakbel Partisi ile ülkeyi savunmak ve Lübnan çıkarlarını korumak için görüşmeler yapmaya hazır olduğumuzu açıkladık. Bu diyalogun hedefi mantıklıydı.
Hedef siyasi krizi azaltmak ve ülkenin tahrip olmasını ve taifeci ihtilafların doğmasını önlemekti. Başlangıçta el-Mustakbel Partisi dışından bazı çevreler ve yine el-Mustakbel içinden bazı kişiler bu diyaloga muhalefet ettiler, bunu sabote etmeye çalıştılar ve hala da çalışıyorlar.
Bu meseleyi bu kişilerden bazılarının uluslararası mahkemede yaptıkları tanıklıkta gözlemlemek mümkün. Ama biz bu ifadelere değer vermiyoruz. Diyalog, ulusal menfaatleri temin ettiği sürece bunu sürdürürüz. Bu sözlere ve kışkırtıcı adımlara karşı sabrederiz.
Lübnan’ın direnişçi halkından da bu sözlere aldırış etmemesini ve sabretmesini istiyoruz. Zira bu kişilerin hedefi mezhebi ayrılıklar çıkarmak ve fitne yaratmaktır. Bu kişiler, fitne çıkarmadıkça bir yere sahip olamıyorlar. Dolayısıyla bu tür sözlere itibar etmemek gerekiyor.
Uluslararası mahkemenin bizim açımızdan hiçbir değeri yok
Uluslararası mahkeme ile ilgili olarak şunu söylemeliyim ki biz yıllar önce bu konudaki tutumumuzu ortaya koyduk. Biz temel olarak mahkemeye, mahkemenin terkibine, üyelerine, hedeflerine, kurallarına ve sonuçlarına karşıyız ve bunu da açıkladık. Dolayısıyla bu mahkemede geçenlerin bizim açımızdan hiçbir önemi yok.
Lübnanlılar tanıklık yapanların ifadelerini gördüler, uzun hikayeler dinlediler; ama şimdiye kadar yasal ve hukuksal değer taşıyan bir belge duymadılar. Bu hususta yalnızca şunu hatırlatmak isterim. Biz bu mahkemeyi usulde de esasta da kabul etmiyoruz. O mahkemede geçenler bizim için önem taşımıyor ve bu yüzden de bununla ilgili bir açıklama da yapmıyoruz.
İkinci mesele, bazıları yakınlarda Lübnan’da siyasi boşluk oluşturmakla suçladı. Kuşkusuz Lübnan’da siyasi boşluk ve cumhurbaşkanının olmaması sıkıntı verici bir durumdur ve cumhurbaşkanlığı seçimleri önemlidir. Ancak bazıları bu meselenin sorumluluğunu başkalarına yüklemek istiyorlar.
Bazıları birkaç gün önce Hizbullah’ı ve İran’ı suçladı. Açık ve kısaca söylüyorum İran’ın Lübnan cumhurbaşkanlığı seçimlerine hiçbir müdahalesi olmadı ve olmuyor.
Fransızlar İran’la defalarca temas kurdular ve onlardan bu meseleye müdahil olmasını istediler. Ama İranlılar onları Lübnanlılara yönlendirdi ve bu mesele Lübnanlıların iç meselesidir dedi. İran hiçbir şahsı veto etmedi. Ne birinin cumhurbaşkanlığına karşı çıktı ne birini cumhurbaşkanı adayı olarak gösterdi ne de bizimle belli bir kişi ile ilgili olarak konuştu. Dolayısıyla Lübnan’daki siyasi boşluk konusunda İran’ın herhangi bir rolü yok.
Lübnan’daki siyasi boşluktan sorumlu olanları herkes tanıyor
Lübnan’da siyasi boşluğa sebep olanları Lübnanlılar çok iyi tanıyor. Onlar hükümette ve medyada bulunuyorlar. İsmini daha sonra söyleyeceğim bir ülke; Lübnan’ın istikrar ve dengelerini koruyabilecek güçlü, akılcı ve mantıklı bir kişiyi veto etti ve onun seçilmesine yasak koydu. Bu ülke Suudi Arabistan’dır. Daha somut söylemek gerekirse Suudi Dışişleri Bakanı Suud el-Faysal’dır.
Bunu herkes biliyor. Bizim Lübnan’daki sorunumuz, bir ülkenin bizim cumhurbaşkanı seçimimize veto koymasıdır. Cumhurbaşkanı seçiminde Suudi Arabistan’ın sorun çıkardığını hepiniz biliyorsunuz, peki o halde İran’ı neden suçluyorsunuz? İran’ın bu işle hiçbir ilgisi yok. Cumhurbaşkanı seçimine karar veren bizleriz. Dostlarımızdan ya da dostlarımız dışından hiçimse bize bir ismi dikte etmiyor.
Siz gidin önce kararınıza sahip olun, başkalarına bağlanmayın o zaman emin olun ki cumhurbaşkanlığı seçimi sonuca bağlanır.
Şimdi asıl konuya gelelim!
Gece yarısı Suud’un Yemen’e saldırdığı bildirildiğinde ve bu operasyonun on devlet tarafından gerçekleştiği bildiğinde bu durumu haber aldım.
Önce vicdani meselelere değinmek istiyorum. Birçok şey Suud’un ve yandaşlarının bu “Arap iradesi”ni göstermesine neden oldu? Filistin 1948’den beri İsrail zulmüne duçar olmasına rağmen neden böyle bir operasyonla yardım görmedi.
Ne oldu ki Kararlılık Operasyonu düzenlendi Suud tarafından? Ne kadar cesurca bir adım bu. Peki 1948’den beri büyük saldırı ve felaketlere maruz kalan Filistin için neden kararlılık fırtınası esmedi? Biz kokusunu bile almadık. Filistin halkı yıllardır feryat ediyor bize yardım edin diye ama kimse yardım etmedi. Lübnan halkı da yardım istedi sizden ama sizden ümit kesilince artık yardım istemedi. Filistinliler hala sizden yardım bekliyor. Binlerce ev yıkıldı Filistin’de, binlerce çocuk öldürüldü. İstediğiniz dilden konuşayım, Filistin Sünni’ydi ve sizden yardım istedi, ama siz yardım etmediniz. Bu kararlılık nerden geldi anlamıyorum. Hem şoke olunacak hem de acınacak bir durum bu. Daha önemlisi bölgedeki savaş ve katliamlar hiçbir şekilde kararlılık operasyonu gerektirmedi ama öyle bir şey oldu ki Suud’un kararlılığını gerektirdi.
2006’da Lübnan sizden bir yardım göremeyeceğini anladı; ama Filistin halkı halen sizden yardım beklemekteydi… Gazze’de sizlere seslenen Müslümanlar Sünni idi. Nerede şecaat ve himaye duygunuz. Coğrafyamızda gerçekleşen her zulüm ve olay Suud’un içinde olduğu bir meseledir.
Hedef Yemen’i kurtarmak ise neden Filistin’e yardım etmediniz de İsrail’e terk ettiniz Filistin halkını?
Yönetimi Mansur’a terk etmek Filistin’i korumaktan daha mı önemlidir?
Yemen de tehlikeli bir durum olduğunu söyleyip bu saldırıyı meşrulaştırmaya çalıştınız. İsrail sizler için daha büyük bir düşman değil midir? Anlaşılan o ki, İsrail bu devletler için bir tehdit ve düşman değildir.
Şimdi delilleri tartışalım. Hangi delil, sivil insanların öldürüleceği bir harbi meşru kılar. Şimdiye kadar Yemen halkı aleyhine ortaya konan deliller üç başlıktır:
1. Kendilerince bir seçilmiş rejimleri bulunmaktadır. Bir anlığına bu delilin meşru olduğunu düşünelim. Bu savaş için yeterli bir delil midir? Tunus Zeynelabidin’e karşı ayaklandığında Suud’a sığınmadı mı bu şahıs? O, Tunus halkının görüşünü hiçe saymaktaydı. Mısır halkı Mübareği haklı gerekçelerle devirdiği herkesçe bilinmektedir. Onun için tüm dünyayı ayağa kaldırmadınız mı? Neden Mısır’a da girmediniz. Dolayısıyla Yemen için öne sürülen bu saldırı delili tamamıyla yalandır.
2. Bu garip askeri saldırının nedeni nedir? Ensarullah’ın Yemen halkı ve kabileleriyle oluşturduğu Yemen’in yeni durumudur; zira bu yeni durum Suud ve haliç devletlerini korkutmaktadır. Müslümanlara ve kendi ulemanıza bu durum için savaşa bir kanıt getirmelerini söyleyin, sunabilecekler mi? Bu İslam değil, Bush dinidir? Herkes uzun yıllardan beri Yemen’in İŞİD, bölgesel, iaşe, kanuni, siyasi vb. sorunları olduğunu bilmektedir. Bu durumdaki bir Yemen nasıl oluyor da sizlerin emniyetini tehdit edebilmektedir?
Ayrıca Ensarullah’ın Katar ve diğer Körfez ülkeleriyle ile sıkı ilişkileri vardı; üstelik bu ilişkilerin bir kısmı istihbarat düzeyindeydi. O zaman sizlere herhangi bir tehditte bulunmadırlar. Şimdi ne oldu? Neden onlara saldırıyorsunuz. Dolayısıyla bu delil de yalandır.
İnsanların coğrafi, mezhebi aidiyetlerini bir kenara bırakarak beni dinlemesini istiyorum. Kim bu harbe müsaade ederse ve ses çıkarmazsa kıyamette bu savaşa ortak sayılacaktır. Herkes söyleyeceği her kelimeden önce bile ne konuşacağını iyice düşünmelidir.
3. delil ki en önemli delildir. Suud ve Haliç ve dostlarının yaydığı, İran tarafından Yemen’in domine edildiği iddiası. Dolayısıyla onlara göre Yemen İranlaştığı için tabii ki müdahale hakları doğmaktadır. İran’ın bu dominant durumuna engel olunmalıdır. Bu delil, en büyük yalandır. Belki de askeri saldırılarından daha tehlikelidir.
Yemen’in İran tarafından domine edildiğine delil nedir? İran askerleri mi var Yemen’de, garnizon mu kurdu orada. Ne büyük bir yalan?
“Hayır, askeri değil domine etme durumu, bölgesel bir güç oluşturdu” da denilmekte. Suud ve ortaklarının akli problemleri var. Bizzat kendileri Tunus, Mısır, Suud halkı ayrımını kullananlar kendileriydi. Bu nedenle yöneticiler, herkese yönetilen olarak bakmakta ve yönetilenlerin müstakil bir kimliğe sahip olabileceğine inanmamaktalar. Bu nedenle Tunus ve Mısır, Irak gibi vb. Yemen’i de bu bağlamda değerlendirdiler.
Geçen 20-30 yıllık Suud dış ilişkilerini incelediğinizde hep siyasi hatalar ve yanlış okumalar görecekseniz. Nedeni bu icraatların anlatmaya çalıştığım bu aklın ürünü olmasıdır. İşte bu akıl, aynı şekilde İran’ı da suçlamaktadır. Oysa sizin bu tavrınız halkları İran’a yönlendirmektedir.
Lübnan örneği; İsrail Lübnan’ı, şgal ettiğinde Suriye hariç tüm Arap ülkeleri, Lübnan’ı savunmaktan imtina etti. O zaman bizlere sadece Suriye ve İran yardım etti. İran, “Saddam Hüseyin bana saldırdı, savaş halindeyim” demedi ve Lübnan halkına yardım etti; mal ve silah ve verdi; tecrübelerini paylaştı. Ama Hizbullah hareketi önderlerinin hepsi, yetimleri, şehitlerinin hepsi Lübnanlıydı; İranlı değildi. Sizler buna rağmen bu direnişi İran’a bağladınız; oysa bu direniş Lübnan direnişidir, Arap direnişi değildir. Bizlere yardım etmediniz, İran yardım etti. Bu olay, sizlerin hadiselere yaklaşma tarzınıza iyi bir örnektir.
“İran yardım etmekte, Lübnan’ın iç işlerine karışmakta”, deniliyor!
Bir diğer örnek Filistin… Siz Arap yöneticileri Filistin’i katletmesi, öldürmesi için İsrail’e terk ettiniz. Sonra da ABD’ye de emanet ettiniz. Milyarlara sahip olmanıza rağmen neden Filistinliler bugün gettolarda yaşamakta, bazı Kudüslüler Kudüs’e girememekteler. Nerede uçaklarınız, ordunuz, paralarınız…? Filistinlileri sadece işgale değil, fakirliğe ve zulme de terk ettiniz. İşte tam da bu durumda sizin yapamadıklarınızı İran yaptı ve hiçbir yardımı esirgemedi. Tam da bu nedenle Filistin halkı İran’ı sevmektedir. Sizler o zaman da aynı şeyleri söylediniz. Siz onları bu hale düşürdünüz, ama İran onlara sahip çıktı. “Filistin İranlaşmaya başladı” dediniz.
Irak’ta da İran işgali bulunmamaktadır. Irak’ta Suud’un ne yaptığına bakın. Saddam’a 200 milyar dolar verenler sizler değil miydiniz? Onu savaş için kışkırtan… iki halk da sizler yüzünden zorluklar çekti. Sonra Bush’a Irak işgali için yardım edenler sizler değil miydiniz? Irak halkı bu işgale baş kaldırıp Saddam’a karşı da direnince tüm tekfircileri onların üzerine salmadınız mı? İntiharcıları, bomba dolu kamyonları Arap-Kürt, Hıristiyan, Sünni-Şiilere gönderen siz değil miydiniz?
Son operasyonunuz IŞİD olmadı mı, Maliki ve Esed’i düşürmek için? IŞİD’i ortaya çıkaran istihbaratınız değil mi? Sonra da Kaide gibi size oyun oynamadı mı? Saddam, Irak halkını kestiğinde, ona yardım etmiyor muydunuz? İşte o zaman da mazlum Irak halkının yanında İran durdu. Bundan sonra ABD, Kudüs Birliğini ve İran’ı tehdit etmedi mi? IŞİD, ortaya çıkmadı mı? Irak halkının yardımına yetişen, uzmanlar gönderen, hem Sünni hem de Şii, Kürt ve Türkmenlere yardım eden sadece İran olmadı mı? İşte bunlar sizin oyununuzu ortaya çıkarmaktadır. Tabii ki Irak halkı İran’ı sevecektir. Buna rağmen el-Cezire gibi Arap kanalları, Irak’ta İran etkisi söz konu şeklinde haber yapıyor hâlen!
Suriye’ye de geldiğiniz de halka yardım için değil, onu kendinize tabi kılmak için geldiniz. Suud, Katar, Türkiye bu işe giriştiniz. Ama Suriye müstakil bir devlet olarak kalmayı tercih ettiği için oraya da katiller gönderip eylemler gerçekleştirdiniz. Suriye halkına sorun: “Bizlere siyasi bir çözüm yeterliydi” diyeceklerdir. Şu sözümü inanın lütfen: Suriye’de İran askerleri elli kişiyi geçmez. Suud, Suriye’nin İran ve Hizbullah tarafından işgal edildiğini iddia etti. Hizbullah ve İran’ın her yerde savaştığı yalanı ortaya atıldı.
1982’den beri İran ile yakın ilişkimiz bulunuyor. Çünkü şuna iman ettim; İmam Ali Hamaney Müslümanların gerçek emiridir. İran bizleri asla bir şeye zorlamaz. Bizler kendi istediğimizle onlarla müşavere etmekteyiz. Hamas, İslami Cihat da böyledir; “İran bizlere şu emri verdi” şeklinde bir açıklamada bulunamazlar asla!
O halde bu yalanalar neden uyduruluyor? Çünkü İran bir Pers, Pehlevi değil, İslam devleti, Humeyni devletidir. Tabii ki garip karşılarsınız, böyle bir devletin sizin yapamadığınızı yaptığını görünce.
Şimdi Yemen’e gelelim…
Bir Hamas yetkilisinin bana anlattığın göre; bir gün Riyad’taki Hamas önderlerinden biri Suud’a, “İran’ın bizlere verdiği yardımı verin onunla ilişkimizi keselim” demiş. Ama Suud buna yanaşmadı. Ben bu arkadaşlara “Tüm dünyada İran ve Suriye’den başka kimse sizlere silah vermez” dedim.
Suud, şimdiye kadar Yemen’de ne yaptı. Hep işlerine karıştı. Sizler kabilelerin bir mezhepten bir diğer mezhebe geçmesi için paralar harcayanlar değil misiniz? Yemen’i Körfez meclisine almayanlar sizler değil misiniz? Onları aşağılayanlar siz değil misiniz? Bu mustazaflarla altı kez savaşanlar sizler değil misiniz ve yenilenler?
Evet sizler milyarlarınızı Yemen’e harcadınız, ama tekfircileri hortlatmak için. Şimdi Yemen halkı da iradesini ortaya koydu ve devletine sahip çıkmaya karar verdi. Husiler, altıncı savaştan önce Katar dâhil Araplarla ilişki içindeydi. Öyle ki benim de Husilerle ilişkim yoktu. İran mazlumların iç işlerine karışmadan, onları bir şeye zorlamadan yardım etti; bu nedenle İran’ı sevmekteler. İran, Suriye, Irak, Hizbullah’a müdahil olmaz; Yemen’e müdahil olmadığı gibi.
Sizler Filistin’e yaptığınızı Yemen’e yaparken; İran onlar sevgiyle kucakladı.
Ey Müslümanlar, Yemenliler, Suudiler, tüm dünya! Yemen’e açılan savaşın gerçekleşen işgalin temel nedeni şudur: Suud hanedanı, Yemen üzerindeki tasallutunu kaybedince, Yemen Yemen halkına ait hale geldiğini görünce, Yemen’i eski haline çevirmek için savaş açıldı.
Suud emirleri, Arap ve Yemen halkının çocuklarının kanı dökülsün istiyorlar! Sonra da oturup izliyorlar!
İlk olarak ABD ve Suud’un işgalini kınıyoruz. İkinci olarak da bu savaşın bitmesini ve siyasi çözümün gerçekleşmesini istiyoruz. Yemen halkı da bunu istiyordu; en azından şimdiye kadar. Bu işgal, fikirlerini değiştirmiş olabilir.
Savaşa katılan hükümetlerin din ulemasına, kendi çocuklarının kanlarının bir yönetici için akıtılmalısının caiz olup olmadığını soruyorum. Sizin maslahatınız buna mı bağlı?
Mahmud Abbas’ın duruşuna gerçekten şaşırıyorum. Senin mantığın yok! Artık evinde oturma vaktin geldi senin!
Diğer ülkeler de Suud parası için mi bunu yapıyor?
Direnişte bulunup işgali engellemek Yemen halkının haklı bir hakkıdır. Allah’ın sünnetine göre muhakkak zafer bulacaktır. Suud askeri ABD ve İsrail askerinden daha mı güçlü? Bu ordulara ne oldu hepiniz biliyorsunuz.
Hava saldırılarının hiçbir fayda sağlamadığı tüm askeri stratejistler tarafından söylenmektedir.
Eninde sonunda çözüm için bizim ifade ettiğimiz seçeneğe gelinecektir.
Yemen halkı zafer bulacak ve Suud hanedanı da hezimete uğrayacaktır.
Allah’ın selamı hepinizin üzerine olsun