İslam İnkılabının mesajı sadece İslam coğrafyası sınırlarında değil de hatta kendinden binlerce km. uzaklıkta ve Nikaragua gibi ülkelerde Amerikancı diktatör Somoza aleyhinde sürdürülen mücadelede bile işitmeye başlanmıştı.
İslam İnkılabının zaferinden sonra İran, dünya Müslümanlarının vahdeti ve geçmiş eski azamet ve kudretlerini yeniden elde etme münadisi konumuna geldi. Bu temel siyasetin en belirgin örneği ise İslam İnkılabının zaferinin hemen ardından işgalci Siyonist İsrail rejimi ile her türlü ilişkinin kesilmesi, Siyonist rejimin Tahrandaki elçiliğinin faaliyetine son verilmesi ve elçilik binasının Filistin halkının ülküsüne tahsis edilmesiydi. Bunun için İran halkının İslam İnkılabının mesajı başka yerlere oranla Filistin’de çok daha çabuk duyuldu.
İslam İnkılabı taşıdığı belirgin özelliklerinden dolayı zulüm ve sömürü altındaki halklar ayrıca kurtuluş hareketleri içerisinde büyük ilgi ve taraftar buldu.. Dünya halkları için nezdinde İslam İnkılabının en önemli özelliği ise iman ve birlik sayesinde zahirde çok güçlü görünen ama gerçekte yabancılara bağımlı olup bu sayede ayakta dura bilen Şah rejimi gibi rejimlerin devrilebileceğini ve bu satılmış rejimlerin arkasında duran Amerikan gibi güçlerin kof azametlerinin boşa çıkarılabileceğini tüm dünyaya ispatlamasıydı.
İslam İnkılabının mesajı sadece İslam coğrafyası sınırlarında değil de hatta kendinden binlerce km. uzaklıkta ve Nikaragua gibi ülkelerde Amerikancı diktatör Somoza aleyhinde sürdürülen mücadelede bile işitmeye başlanmıştı. Müslüman İran halkının zaferinden kısa bir süre sonra Nikaragua’da da sandinistlerin devrimi zafere ulaştı ve iki devrimci ülke derhal siyasi ilişkiler kurarak birbirlerinde elçi bulundurdular. İran İslam Cumhuriyetinin dönem başbakanı Mir Hüseyin Musevi’nin Nikaragua’ya yaptığı ziyarette bu ülke cumhurbaşkanı, İslam İnkılabının İran’da zafere ermesinin onların iradesini kat kat artırdığını ve kesin galibiyet elde edeceklerine olan umutlarının alevlendiğini söyledi. Sovyetler birliğinin dağılmasından sonra da Müslüman Azerbaycan cumhuriyeti halkının da komünist düzenin kök salmış sultasına rağmen Azerbaycan halkı kendi İslami kimliklerini ön plana çıkararak Müslüman İran halkı ile dayanışma içinde olduklarını ilan ettiler. Sovyetler Birliğinin hayatının en son yılında Müslüman Azerbaycan halkının kıyamı kuşkusuz Müslüman İran halkının zaferinden kaynaklanmaktaydı.
İslam İnkılabının zaferi, bölge dışındaki ülkelerde uyandırdığı yankı ve etkilerinin haricinde en fazla tesiri Ortadoğu ve Fars körfezinde gösterdi. Saddamın sultası altındaki Irakta bu ülkenin Müslüman halkından bir grup Irak İslam İnkılabı yüksek meclisi liderliği altında Saddam Hüseyin’in diktatörlüğüne karşı mücadele başlattı. Afganistan’da bu ülkenin kızıl Rus ordusu tarafından işgal edildiği dönemde Afganlı mücahitler de İslam İnkılabından ilham alarak işgalcilere karşı mücadele başlattılar ve sonunda Sovyetler birliğini Afganistan’dan firara mecbur ettiler.
İran İslam İnkılabının zaferiyle birlikte kendi halklarının İslami eğilimleri ve bağımsızlık yanlısı taleplerinin dünya halkları nezdinden açığa çıkmasını istemeyen yönetimler kendi iç sorunlarını başkalarına yüklemeye çalışarak İran İslam Cumhuriyetini kendi iç meselelerine müdahalede bulunmakla suçladılar. Oysa batı tarafından ve yine bölge ülkeleri devlet adamlarından bir çoğu tarafından İran’ın müdahalesi olarak nitelenen husus sadece kurtuluş ve bağımsız hareketlerine olan İran’ın siyasi ve manevi desteğiydi. İran İslam Cumhuriyeti inkılapçı ülküleri ve ilkelerinde uzlaşma kabul etmezliği ve başta İslam alemi olmak üzere dünyanın bağımsızlık yanlısı mücadeleci halklarını savunduğu için şimdiye kadar sayısız suçlamalara ve ithamlara muhatap olmuştur. Fakat İran İslam Cumhuriyetine yönelik en fazla baskı ve yersiz suçlama Amerikan ve Siyonist İsrail rejimi borazanları tarafından gelmiştir. Zira İran İslam Cumhuriyeti İslam İnkılabının zafere erdi ilk günden itibaren işgalci Siyonist rejimi işgalci ve gaasıp bir rejim olarak kabul ettiğini ve Amerikanın bu rejime olan tek taraflı desteğin bu rejimin kendi cinayetlerini sürdürmesi ve Ortadoğu bölgesi bunalımının devan etmesindeki ana faktör olarak gördüğünü ilan etmişti.
Malumunuz olduğu üzere İslam İnkılabının İran’da zaferinin etkisini daha ziyade işgal altındaki Filistin topraklarında görmekteyiz.. Lübnan da İslam İnkılabından önemli ölçüde etkilenen ve Lübnan Hizbullahının Siyonist işgalciler karşısındaki mücadelesiyle Lübnan’ın bağımsızlığının sağlandığı ülkelerden biridir.
İslam İnkılabının zaferi ve mazlum Filistin halkını desteklemesi siyaseti Filistinli mücahitlerin daha büyük bir irade ve azimle İslam’ın bayrağını dalgalandırarak, kendi mücadele arkadaşlarından bir çoğunun şehit düşmesine rağmen Allah Ekber sloganı ile işgalci Siyonist İsrail rejimine karşı mücadele saflarına adım attı ve kendi yiğitlikleriyle Siyonist rejim elebaşlarını bıktırdılar. Bu arada İran halkının Filistin halkının mücadelesine verdiği destek çok derin manevi bir destektir ve sadece İslam İnkılabının zafere ulaştığı zaman kesitiyle sınırlı değildir. İran halkı, şah rejiminin Siyonist İsrail rejimi ile çok yakın ilişki içinde olmasına rağmen her zaman Kudüs ve Filistin ülküsünü savunmuştur. İran İslam Cumhuriyetinin bugünkü makamlarından bir çoğu eski Şah rejimi döneminde Siyonist İsrail rejimine muhalif oldukları gerekçesiyle tutuklama ve işkencelere tabii tutulmuşlardı. Böyle bir ortamda elbette ki İslam Cumhuriyeti düzeni Siyonist İsrail rejimi ve onun asıl savunucusu Amerika ile uzlaşamazdı. Filistin halkının intifadası aslında İslami içerikli ve içten kaynayan bir hareketti. Sadece İran halkı açısından değil de hatta uluslar arası kanunlar açısından da İntifada bir halkın işgalcilere karşı verdikleri en doğal mücadele haklarıdır. Fakat Amerika ve Siyonist İsrail rejimi tüm hukuki ve insani ölçüleri göz ardı ederek bugün Filistinli savaşçıları terörist olarak nitelemekte ve İran İslam Cumhuriyetini de terörizme destek vermekle suçlamaktadır.
Tüm beşeri tarih boyunca hak ve hürriyet yanlısı insanları itham etmek var ola gelmiştir. Nitekim İran İslam Cumhuriyetine yönelik suçlama da bunun bir örneğidir. Fakat bu suçlamalara İran devleti ve halkının Filistin halkına olan desteği üzerinde etkili olamamaktadır ve pratikte de bu saldırganlıklar ve suçlamaların Filistin halkının işgalci ve katil Siyonistlere karşı verdikleri mücadele üzerinde her hangi menfi bir etki bırakmamıştır. İran İslam Cumhuriyeti açısından kim hürriyet, adalet, hak, hukuk ve insani keramete inanıyorsa Filistin halkının intifadası karşısında sorumsuz ve seyirci kalamaz.