Irak’ın eski Savunma Bakanı Sadun Duleymi, IŞİD’in Musul ve Tıkrt’i ele geçirmesi ile ilgili olarak sarsıcı açıklamalarda bulundu.
El Hivar’ın haberine göre Irak’ın önceki Sünni Savunma Bakanı Sadun Duleymi, kentlerden önce Iraklı Sünnilerin IŞİD işgalinden kurtarılması gerektiğini söyledi.
Sadun Duleymi, Musul’un düşmesiyle ilgili olarak şunları söyledi: “Musul içeriden düştü. Çünkü bazı siyasi gruplar, terörist grupları kentin içerisine çektiler. IŞİD hikayesi ve ona siyasi destek verilmesi, en-Nahib olayları sırasında başladı. Orada Kerbela’dan Suriye’ye giden 22 yolcu öldürülmüştü.
Şunu hatırlatayım, o olaydan bir gün sonra el-Enbar’a gittim ve (El-Kaide ile mücadele için kurulan Uyanış Konseyleri adlı aşiret güçlerinin liderlerinden) Şeyh Ahmed Ebu Rişe ile görüştüm. Ondan bu olayda öldürülenlerin cenaze merasimlerine katılmaları ve kurbanların ailelerine başsağlığı dilemeleri için Kerbela’ya bir heyet göndermesini istedim.
Ahmed Ebu Rişe o sırada bu talebimi kabul etti; ama öğleden sonra eski Maliye Bakanı Rafi el-İsavi, onunla temas kurdu ve en-Nahib’de şehit edilenlerin ailelerine başsağlığı için Kerbela’ya kimseyi göndermemesini istedi. Ona göre cenaze merasimine katılmak için heyet göndermek el-Enbar aşiretleri iççin bir zillet ve aşağılanma anlamı taşırdı.
Bu telefon görüşmesinden sonra Ahmed Ebu Rişe, bana Kerbela’ya gitmeyeceğini söyledi. Ben onunla tartıştım ve Kerbela’ya gitmeleri gerektiğini, aksi halde tüm ülkede bir mezhep çatışması başlayacağını ve bundan da hepimizin zarar göreceğimizi söyledim.
Uzun bir toplantının ardından Kerbela’ya gitmeyi kabul etti. Ama onun gitmesinden bir gün sonra el-Enbar’daki siyasilerden bir grup Nahib’e gittiler, namaz kıldılar ve mezhepçi sloganlar attılar. Böylece mezhepçi fitnenin fitilini de ateşlemiş oldular.
Bazı Sünni liderler, IŞİD’in Sünni bölgelere gelmesinden endişe etmiyordu. Çünkü onlar IŞİD’in kendilerini partisel ve kişisel hedeflerine ulaştıracak büyük bir sopa olduğuna inanıyorlardı.
Bundan sonra el-Enbar’daki gösteri meydanlarında mezhepçi sloganlar atmaya başladılar. Ben bu gösterilerin bastırılmasını teklif ettim. Çünkü göstericiler 7 Irak askerinin kafasını kesmişlerdi. Bu olaydan sonra “Kim onların kafasını keserse cennete girer” türünden sert sloganlar atmaya başlamışlardı.
Bu askerlerin cesetlerine mümkün olabilecek en feci şekilde müsle yaptılar. (cesetleri parçaladılar)
El Enbar meydanlarında gösteri için toplananlar, Bağdat’ın düşürüleceğini düşünüyordu. Benzer gösterilerin Amiriye bölgesinde ve Umm Kura camisi çevresinde yapılmasını da istediler.
İşte bu sebeple şunu söyleyebilirim ki IŞİD’in slogan olarak kullandığı Bağdat’ın düşürülmesi fikri, aslında Sünni bölgelerin göbeğindeki uyuyan hücrelerde ve IŞİD destekçisi gruplarda vardı.
Nitekim daha sonra onların yayımladıkları videolarda açıkça “Hepimiz el-Kaide’yiz, düşmanların kafasını keseceğiz” sloganı attıkları görüldü.
Böylece gösteri meydanları, geceleri IŞİD’in yeni kuşaklarının eğitim yeri haline getirildi, şu anda da hiç gizlemeden savaşmaya devam ediyorlar.
Şunu iddiayla söyleyebilirim ki el-Enbar aşiretlerinin yüzde 70’i göstericileri destekliyordu. Hatta bunlara karşı koymak istediğimizde el-Enbar’ın en önemli aşiretlerinden Kerdus el-Bu Fahd, Kerdus el-Bu Ferac, Kerdus el-Bu Halife, Kerdus el-Bu Merai, ayağa kalktı, onlar, Suriye’deki Nusra Cephesi’nin bir benzerini el-Enbar’da kurmayı düşünüyordu.
El Enbar’daki Sünni politikacılar, din adamları, aşiret şeyhleri ve ileri gelenleri IŞİD’in bu ilde toplumsal taban kazanmasına çok yardımcı oldu.
Örneğin başlangıçta el-Bu Ferac aşiret üyelerinin yüzde 30’u IŞİD’le birlikte, yüzde 70’i ise ona karşıydı. Ama bu azınlık, başlatılan propagandalarla gece eğitimlerinde IŞİD’e karşı olanları hain ilan ederek IŞİD’e karşı olan çoğunluğun tutumunu zayıflattılar ve giderek onların sayısı da azaldı. Böylece çoğunluk azınlığa, azınlık da çoğunluğa dönüştü. Çünkü onların evlerine saldırıyor, arabalarını yağmalıyor ve gençlerini öldürüyorlardı.
Ordunun el-Enbar’dan ve hatta Musul’dan çekilmesi beklenen bir şeydi. Çünkü bu illerde öyle bir zemin yaratılmıştı ki bu kentlere güney illerinden bir asker geldiği zaman mezhebi gerekçelerle tepki gösteriyor ve hoparlörler aracılığıyla tüm kentte açıkça onlara küfürler ediyorlardı.
Halbuki bu askerler onlar için canını veriyordu. Hiç unutmam bir gün güney ve orta Fırat illerinden el-Enbar’a gelen 42 askerin bombalar yerleştirilmiş evler için giderken şehit edildiğini gösteren bir rapor geldi.
Bu askerler, el-Enbar’daki Sünni mültecilerin evlerine dönebilmesi için gerekli şartları oluşturmaya çalışır ve evlerde güvenlik incelemesi yaparken bombalar patlatılmıştı.
Irak hükümeti IŞİD sonrası dönemi düşünmeli. Bölgelerin IŞİD’in elinden kurtarılması mümkün; ama zihinlerin IŞİD’den özgürleştirilmesi için düşünsel beslemeye ihtiyaç var.
IŞİD, el-Enbar ve Musul halkından birçok kişinin beynini işgal ettiği için onların evlerini kurtarmadan önce beyinlerini kurtarmak gerekiyor.
Nefret, tezvirat ve kin tasavvurun çok ötesinde. Bazı haberlerde yabancı veya Iraklı olmayan Arap IŞİD’çilerin o illere geldiğini görüyoruz. Eğer bu haberler doğruysa onlarla mücadele çok daha kolay olacaktır. Çünkü onlar yabancı güçlerdir ve yabancı güçlerle mücadele daha kolaydır.
Asıl sıkıntı IŞİD’in büyük bir bölümünün Iraklı olmasıdır. Bana onlara ne yapılması gerektiğini soruyorsanız ben diyorum ki el-Enbar ve Musul’un evlatlarını, onları ateşe atan ve onlar üzerinden ticaret yapan aşiret liderlerinin, din adamlarının ve politikacıların elinden kurtarmak gerekiyor.
Savunma Bakanlığı yapan bir kişi olarak ben el-Enbar’ın diğer illerden daha önemli olduğuna inanıyorum. Çünkü el-Enbar’ın düşmesi, IŞİD suç çetelerinin ve teröristlerinin Bağdat’ın kapılarına dayanmasına neden olur. Bu da oradaki uyuyan hücrelerin kışkırtılmasına sebep olur.
Ben işte bu sebeple 7 ay el-Enbar’daydım, şeyhleri, din adamlarını ve liderleri, onların el-Enbar halkının temsilcisi olmadığına ikna etmeye çalıştım.
Onlara, IŞİD’in hakim olması halinde onların hiçbir talebine değer vermeyeceğini, hiçbir dini değere inanmadıklarını anlatmaya çalıştım.
Yaptığım görüşmeler sonunda onların sadece yüzde 20’sinden olumlu karşılık aldım geri kalanın beyni yıkanmıştı.
Onlara, IŞİD burada hakim olursa herkesten önce el-Enbar halkını katledeceğini, gösteri meydanlarında devrimci sloganlar atan aşiretleri dikkate almayacağını anlatmaya çalıştım.
Savunma bakanlığı ve savunma bakan vekilliği yapan Iraklı Sünni politikacı Sadun Duleymi, defalarca suikasta uğradığını ve saldırılardan birinde bir gözünü kaybettiğini; ancak şimdiye kadar bunları söz konusu etmediğini belirterek Musul’un düşme sebepleri konusunda da şunları söyledi:
“IŞİD’in Musul içerisinde kucağını onlara açmış birçok taraftarı vardı. Dolayısıyla Musul içeriden düşürüldü. Bir başka ifadeyle Musul halkı IŞİD düşüncesini cezbediyordu, onların düşüncelerinden asla nefret etmiyordu.
IŞİD’in Irak’ta 3 kalesi bulunuyor ve henüz bunlar düşürülmüş değil. Bunlar Felluce, Havice ve Musul’dur. Bu kaleler, IŞİD’e militan yetiştirme merkezleridir. IŞİD’den daha tehlikeli yeni nesil, bu bölgelerde tekfirci medreselerde ve eğitim kamplarında yetişmeye devam ediyor.
El Enbar’da yaşananlar, aslında toplumsal altyapının çürümesinden kaynaklanıyor. Karşılaştığım bir ilkokul öğretmeni bana iki oğlunun IŞİD’e katıldığını söyledi. Ona çocuklarının nerede olduğunu sordum bana “IŞİD’e katıldılar, onları istemiyorum, sağ ya da ölü olmalarının bir önemi yok. Onların IŞİD’li bir Arap’la evlenmesi için beraberlerinde götürdükleri kızım daha önemli” dedi.
El Enbar ve Musul’da IŞİD adlı yeni bir din gelişiyor. Bunun İslam’la hiçbir alakası yok ve kafa kesenin de kafası kesilenin de Allahu Ekber demesinin hiçbir makul tarafı yok. Bu ilişkide acayip ve sarsıcı bir mesafe meydana geldi.
İlgili şahısların bu konuya özel bir dikkat göstermesi gerekiyor. İslam dininin çehresi tahrip ediliyor.