MakalelerManşet

İmam Hüseyin’in Hayatı

Moharram
Hüseyin b. Ali b. Ebu Talip aleyhi selam, (-4 Medine, Kerbela, 61=626 – 10 Ekim 680) Ebu Abdullah[1] künyesi ve İmam Hüseyin (a.s) adıyla meşhurdur. Şiaların üçüncü imamı, Kerbela şehidi, Kisa Ashabından, İmam Ali ve Hz. Fatıma’nın (a.s) ikinci oğlu ve Hz. Peygamberin (s.a.a) torunudur.[2] Hz. Resulü Kibriya (s.a.a), onu ve kardeşi Hz. Hasan b. Ali’yi (a.s) cennet gençlerinin efendisi olarak ilan etmiştir. Sıffin, Cemel ve Nehrevan savaşlarında babasının yanında yer alarak savaşmıştır. Kardeşinin imameti döneminde kardeşine tabi olmuş ve Muaviye hayatta olduğu sürece Ağabeyi Hz. İmam Hasan’ın sulh antlaşmasına sadık kalmıştır. Ancak Muaviye’nin ölümüyle birlikte Yezid’e biat etmeyi meşru bilmemiş ve Kufelilerin daveti üzerine onların yöneticiliğini üstlenmek için Mekke’den Kufe’ye doğru yola çıkmıştır, ancak Kerbela’da Kufelilerin ihanet ve sadakatsizliklerinden dolayı Aşura günü iki ordu arasında gerçekleşen savaşta, İmam Hüseyin (a.s) ve az sayıda (yaklaşık 72 kişilik) ashabı şehadete ermiştir. Geride kalan yakınları, Ehlibeyti ve yaranları esir alınarak Kufe ve oradan da Şam’a gönderilmiştir. İmam Hüseyin’in (a.s), Kerbela’daki şehadeti İslam tarihi ve Şia açısından özellikle İslam’ın ilk yıllarında tayin edici bir rol oynamıştır. İmam Hüseyin’in (a.s) yaşam ve şehadeti hassas dönemlerden ve ilk yüzyılların çok gergin miatlarından biri olarak sayılmaktadır. Emevi zalimlerine karşı zulme başkaldırısı adının mukavemet, direniş ve şahadetle anılmasına sebep olmuş ve öte yandan ardı sıra zamane zalimlerine karşı geniş katılımlı kıyamların başlatıcısı olmuştur. Aşura vakıası, Şii toplumun farklı katman ve düzeylerindeki çeşitli edebiyat, yazım, resim ve kitabelerinde yüzyıllar boyu yüz göstermiştir.[3]

Nesep, Künye ve Lakapları

Hüseyin b. Ali b. Ebu Talip b. Abdulmuttalib b. Haşim (a.s), Haşimi ve Kureyşi’dir. Babası Mümüminlerin Emiri Hz. Ali, annesi âlemlerin kadınlarının efendisi Hz. Fatımatu’z Zehra, dedesi kainatın efendisi Hz. Muhammed Mustafa’dır.

Adının Konulması

Şii rivayetlerine göre, Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.a), daha Hz. Hüseyin için bir ad belirlenmeden önce onun için Hüseyin adını Allah’ın emri ile ona koymuştur.[4] Buna göre Hz. Resulü Kibriya (s.a.a), herkese ilan ederek şöyle buyurmuştur: “Ben, bu iki evladımın adlarını Hasan ve Hüseyin koymakla emrolundum.”[5], “Harun, iki oğlunun adını Şubber ve Şubeyr koydu ve ben de bu iki evladımın adlarını Harun’un çocuklarına koyduğu adların aynısı olan Hasan ve Hüseyin olarak koyuyorum.”[6] Nakledildiğine göre İmam Hüseyin’in (a.s) Tevrat’taki adı Şübeyr ve İncil’deki adı Tab olarak geçmektedir.[7]

Bazı rivayetlerin vurguladığına göre Hasan ve Hüseyin adlarının cennet isimlerinden olduğu ve İslam’dan önce bir sabıkasının olmadığı yönündedir.[8] İbn Sa’d’ın[9] yazdığına göre, (Abbas b. Abdulmuttalib’in eşi) Ümmü Fazıl, Hz. Peygamberin emri ile İmam Hüseyin’in dadılığını üstlenmiş ve bu şekilde İmam Hüseyin (a.s), Kusam b. Abbas’ın sütkardeşi olmuştur.[10]

Künyeleri

İmam Hüseyin dünyaya geldiğinde Hz. Resulullah tarafından künyesi Ebu Abdullah olarak konulmuştur. Bu tüm kaynaklarda belirtilmiştir.[11] Ancak Huseybi,[12] İmam Hüseyin’in Hassa (Şialar) yanında künyesinin Ebu Ali olduğunu savunmuştur. Ebu’ş Şüheda (şehitler babası), Ebu’l Ehrar (özgürler babası) ve Ebu’l Mücahidin (Allah yolunda savaşan mücahitlerin babası) İmam Hüseyin’in diğer künyelerindendir.[13]

Lakapları

İmam Hüseyin’e (a.s), çok sayıda lakap nispet verilmiştir. Bu lakaplarda çoğunlukla kardeşi İmam Hasan’a verilen lakaplarla müşterektirler. İmamın has lakapları şunlardan ibarettir: Zeki, Tayyip, Vafi, Seyyid, Mübarek,[14] Nafi, ed-Delilu ale zatullah (Allah’ın varlığına delil),[15] Raşit, et-Tabiu Li-Merzatillah[16] (Allah’ın rızasına tabi).[17] İbn Talha Şafii,[18] İmam Hüseyin’in “Zeki” lakabının diğer lakaplardan daha meşhur olduğunu, “Seyyidu Şebabi Ehli Cennet” lakabının ise onun en önemli lakabı olduğunu belirtmiştir. Şia İmamlarının bazı hadislerinde ise İmam Hüseyin (a.s), “Şehit” ve “Seyyidu’ş Şüheda” lakapları ile anılmıştır.[19]

Doğum ve Şehadeti

İmam Hüseyin (a.s), Medine’de dünyaya gelmiştir. Dünyaya geliş tarihini bazıları üçüncü[20] yıl, bazıları ise dördüncü[21] yıl olarak yazmışlardır. Lakin tarihçi ve muhaddisler arasında meşhur olan görüş Hicretin dördüncü yılında dünyaya geldiği yönündedir. İmam Hüseyin’in (a.s), hangi gün dünyaya geldiği konusunda ihtilaflar vardır. Meşhur görüşe göre, Şaban ayının üçünde dünyaya gelmiştir.[22]

Şehadeti

İmam Hüseyin (a.s), Muharrem ayının onunda (Aşura günü), Hicretin 61. Yılında Irak’ın Neyneva (Kerbela) topraklarında şehit oldu.[23] Şehadet gününün Cuma,[24] Cumartesi,[25] Pazar[26] ve Pazartesi[27] günü olduğu nakledilmiş,[28] ancak bu görüşler arasında sahih ve meşhur olan görüş Cuma günü olduğu yönündedir.[29] Ebu’l Ferec İsfahani,[30] halk arasında yaygın olan görüşün Pazartesi günü olduğunu belirtmiş, ancak takvim hesaplamalarına göre bu görüşü reddetmiştir.[31] İmam Hüseyin (a.s), şehit olduğunda yaşının 56 ve beş ay,[32] 57 ve beş ay[33] ve 57 ve 58[34] yaşlarında olduğu zikredilmiştir.[35]

Eşleri ve Çocukları

Emru’l Kays’ın kızı Rubab, İran Şahı Yazdkard’ın kızı Şehribanu, Ebu Murret b. Urve b. Mesud Sakafi’nin kızı Leyla, Talha’nın kızı Ümmü İshak ve bazı kaynaklarda Kudae kabilesinden bir kadının da İmam Hüseyin’in eşlerinden biri olduğu yazılmıştır.[36] Sibt b. Cavzi[37] onun adının Sülafe, Beyhaki[38] ise adının Melume olduğunu yazmıştır. Yaşamı hakkında elde her hangi bir bilgi bulunmamaktadır. Şeyh Abbas Kumi, İmam Hüseyin’in (a.s), adı belli olmayan bir eşini daha zikretmiştir. Hamile olduğu ve Kerbela vakıasında esir Ehlibeyt kafilesi ile birlikte hareket ederken Halep yakınlarında bir yerde çocuğunu düşürdüğünü yazmıştır.[39] Şeyh Mufid, İmam Hüseyin’in (a.s), 4 erkek ve 2 kız olmak üzere 6 çocuğunun olduğunu savunmuş,[40] Allame Seyyid Muhsin Emin’in bazı sözlerinden[41] ve İbn Haşşab,[42] İmam Hüseyin’in 6 erkek ve 3 kız olmak üzere 9 çocuğunun olduğunu; İbn Şehriaşub “Menakib”[43] kitabında, Erbili ise “Keşfu’l Gumme” kitabında İmam Hüseyin’in 6 erkek ve 4 kız olmak üzere 10 çocuğunun olduğunu[44] ve hatta bazıları 10’un üzerinde çocuğunun olduğunu zikretmişlerdir. Eski kaynaklar,[45] İmam Hüseyin’in 4 erkek, 2 kız; sonraki kaynaklar ise 6 erkek ve 3 kızının olduğunu yazmıştır.[46] Sonraki kaynaklarda 2 erkek ve 1 kız çocuğunun adları şu şekilde geçmektedir: Ali Asgar, Muhammed, Zeynep.[47] İbn Talha Şafii[48] ise İmam Hüseyin’in (a.s) çocuklarının sayısını 10 olarak belirtmiş, ancak 9 tanesinin adını zikretmiştir. Sonraki bazı tezkire ve mersiye kitaplarında İmam Hüseyin’in 4 yaşındaki Rukayye isminde bir kızından da bahsedilmiştir.[49] Kaynaklardaki ihtilaf ve uyumsuzluklardan dolayı, İmam Hüseyin’in (a.s), çocuklarını annelerinin adları ile birlikte zikrediyoruz:

1.Ali b. El-Hüseyin (El-Ekber) yahut Ali Evsat, Şiaların dördüncü imamıdır. Zeynel Abidin (İbadet edenlerin süsü) olarak tanınmış, lakabı Seccad ve künyesi Ebu Muhammed’dir. Annesi İran Şahı Yazdkard’ın kızı Şehribanu’dur.

2.Ali b. El-Hüseyin (El-Asgar), İmam Hüseyin’in (a.s) büyük oğludur. Ali Ekber diye ünlüdür. Kerbela’da şehit olmuş ve annesi Ebu Murret b. Urve b. Mesud Sakafi’nin kızı Leyla’dır.

3.Cafer b. El-Hüseyin, annesi Kudae kabilesindendir. Kendisi İmam Hüseyin (a.s) hayatta iken dünyadan göçmüş ve ondan geride bir nesil kalmamıştır.[50]

4.Abdullah b. Hüseyin, Abdullah Razi (süt emen) diye bilinen Ali Asgar’dır. Annesinin adı Rubab’tır.[51]

5.Sukeyne binti el-Hüseyin, İmam Hüseyin’in (a.s), küçük kızıdır. Onun annesi de Rubab’tır.

6.Fatıma,[52] İmam Hüseyin’in (a.s) büyük kızıdır. Annesi Talha b. Ubeydullah Tamimi’nin kızı Ümmü İshak’tır.[53]

7.Muhammed, Kerbela’da şehit olmuştur. Onun annesi de Rubab’tır.[54]

8.Zeynep, annesinin adı belli değildir.[55]

9.Rukayye (s.a), Merhum Hairi, annesinin üçüncü Yazdkard’ın kızı Şehribanu olduğunu yazmıştır.[56] Bazı nakillerle örtüşen görüş ise annesinin Ümmü İshak olduğu yönündedir.[57]

10.Muhsin b. Hüseyin, annesi İmam Hüseyin’in diğer eşlerinden biridir, ancak ismi belli değildir. Hamile olduğu ve Kerbela vakıasında esir Ehlibeyt kafilesi ile birlikte hareket ederken Halep yakınlarında bir yerde çocuğunu düşürdüğü yazılmıştır.[58] Bu yer, günümüzde Suriye’de ziyaret edilen türbelerden biridir.

İmamet Öncesi Dönem

İmam Hüseyin (a.s), Hz. Fahri Kainat Efendimiz (s.a.a) vefat ettiğinde henüz bir çocuktu, ancak çocuk olmasına rağmen, Hz. Peygamberin değerli Ehlibeyti ile birlikte tarihin önemli kesitlerinde yer almıştır. Örneğin Necran Hıristiyanları ile Mübahale, Kisa Ashabı macerası, İslam Peygamberine biat ve mektup yazımında şahit olunması gibi hadiselere işaret edebiliriz. İbn Sa’d,[59] İmam Hüseyin’i (a.s), Hz. Resulullah’ın – vefat ettiğinde çocuk olan ve Onun hiçbir savaşlarına katılmayan zümre olan- beşinci tabaka ashabından saymıştır. İmam Hüseyin (a.s) yaklaşık olarak 6 yıl ve 8 ay kadar Hz. Resulullah’ın hayatı döneminde yaşamıştır. Kendisi her zaman Hz. Resulullah’ın muhabbet ve inayetini görmüştür. Hz. Peygamber efendimizden (s.a.a) nakledildiğine göre şöyle buyurmuştur: انّ الحسن و الحسین سیدا شباب اهل الجنه (Tercüme: Kuşkusuz Hasan ve Hüseyin cennet gençlerinin efendisidir.)[60] Ya’la Amiri, Hz. Peygamber Efendimizden (s.a.a) şöyle rivayet etmiştir: حسین منّی و انا منه، احبّ الله من احبّه، الحسن و الحسین سبطان من الاسباط (Tercüme: Hüseyin benden ve ben Hüseyin’denim; Allah onu seveni sevsin. Hasan ve Hüseyin peygamber evlatlarındandır.)[61] Salmanı Farisi’den nakledildiğine göre Hz. Resulullah (s.a.a), Hz. Hüseyin’i dizleri üzerine oturtur, onu öper ve şöyle buyururdu: Sen seyyid oğlu seyyid ve seyyidlerin babasısın; Sen imam, imam oğlu ve imamların babasısın; Sen Allah’ın hüccetinin oğlu ve sonuncuları kaim olan dokuz hüccetin babası olan hüccetsin.”[62] Yine Salmanı Farisi’nin Hz. Resulü Ekrem’den (s.a.a), naklettiği rivayette efendimiz şöyle buyurmuştur: “Ey Salman! Her kim bunları severse, beni sevmiştir ve her kim beni severse, Allah’ı sevmiştir.” Sonra ellerini Hüseyin’in omuzları üzerine koyarak şöyle buyurdu: “Bu, imam oğlu imamdır. Onun neslinden olan 9 imam, emin ve masumdurlar. Onlardan dokuzuncusu onların kaim (kıyam edici) olanlarıdır.[63] Hz. Resulü Ekrem (s.a.a), defalarca şöyle buyurmuştur: “Hasan ve Hüseyin benim çocuklarımdır; onları seven beni sever, beni sevense Allah’ı sever; Allah’ı seveni de Allah cennete koyar. Onlara buğzeden bana buğzeder, bana buğzeden Allah’a buğzeder, Allah da kendisine buğzedeni, cehenneme atar.”[64] Ebu Hureyre ise Hz. Resulullah’tan şöyle nakletmiştir: “Her kim bu iki çocuğumu –Hasan ve Hüseyin’i- severse, beni sevmiştir ve her kim onlara düşmanlık ederse, bana düşmanlık etmiştir.”[65] Hz. Fahri Kâinat Efendimizin (s.a.a) Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’e olan ilgisi o kadar çoktu ki onların mescide gelişi ile hutbesini yarıda keser, minberden aşağı iner ve onlara doğru giderek onları kucağına alırdı.[66] Enes İbn Malik şöyle rivayet etmiştir: “Allah Resulüne (s.a.a), Ehlibeytinden en çok kimi seviyorsun?” Diye sorduklarında şöyle buyurdular: “Hasan ve Hüseyin’i.” [67]

Üç Halife Dönemi

İmam Hüseyin (a.s), ömrünün yaklaşık 25 yılını üç halife (Ebu Bekir, Ömer ve Osman) döneminde geçirmiştir. Ebu Bekir’in hilafetinde 7 yaşında, ikinci halifenin hilafetinde 9 yaşında ve üçüncü halifenin hilafetinde 19 yaşında idi.

Ebu Bekir’in Hilafet Dönemi

Ebu Bekir’in hilafet günleri Ehlibeyt (a.s) için farklı dönemlerin başlangıcıdır. Bu dönemde Ehlibeyt bir yandan Hz. Resulullah’ı (s.a.a) yeni kaybettiğinden üzüntü içinde yaşamakta, öte yandan hilafet konusunda yaşanan ihtilaflar Peygamber Ehlibeytini rencide etmekteydi. Söylendiğine göre Ebu Bekir’in hilafetinin ilk günlerinde İmam Hüseyin (a.s) ağabeyi İmam Hasan ve anneleri Hz. Fatıma Zehra (s.a) ile birlikte babası İmam Ali’nin gaspedilen hilafet hakkını geri almak için uğraş vermiş ve onlarla birlikte Bedir savaşına katılanların evlerine tek tek giderek onlardan yardım istemişlerdir.[68]

Ömer’in Hilafet Dönemi

İmam Hüseyin’in (a.s) Ömer’in hilafeti döneminde nasıl ve ne şekilde yaşadığına dair elimizde yeterince bir bilgi bulunmamaktadır; muhtemelen bunun sebebi babası İmam Ali ve çocuklarının bu dönemde hükümetten geri planda durarak inzivaya çekilmelerinden kaynaklanmaktadır. Bazı kaynaklarda rivayet edildiğine göre Ömer’in halifeliğinin ilk dönemlerinde İmam Hüseyin (a.s) bir gün mescide girer ve Ömer’i Hz. Resulullah’ın (s.a.a) minberinde konuşma yaparken görür. Konuşma sonunda yanına giderek şöyle der: Babamın minberinden aşağı in ve kendi babanın minberine otur!” bu sözden sarsılarak şaşkına dönen Ömer ona şöyle der: “Babamın minberi yoktu.” Daha sonra onu yanında oturtur[69] ve sonra evine götürerek ona şöyle der: “Aziz oğlum! Bunu sana kimler öğretti?” Hz. İmam Hüseyin (a.s) ona cevap olarak şöyle buyurur: “Hiç kimse bana bunu öğretmedi.”[70]

Osman’ın Hilafet Dönemi

İmam Hüseyin (a.s), Osman hilafete erdiğinde yaklaşık olarak 19 yaşındaydı. Bazı Ehlisünnet kaynaklarında İmam Hüseyin’in (a.s) Osman’ın hilafet döneminde bazı fetihlere kardeşi –İmam Hasan- Abdullah İbn Abbas, İbn Ömer ve İbn Zübeyr’le birlikte Said b. As’ın komutanlığında yapılan Tabaristan savaşına katıldığı kaydedilmiştir.[71] Ebu Zer’in (r.a), yolcu edilmesi sırasında – Osman, Ebu Zer’i Rebeze çölüne sürgün etmiş ve kimsenin onu yolcu edip uğurlamasını yasaklamıştı- İmam Hüseyin (a.s) babası (İmam Ali), kardeşi (İmam Hasan), amcası (Akil b. Ebu Talip), amcaoğlu (Ubeydullah b. Cafer) ve Ammar b. Yasir’le birlikte halifenin emrine aykırı olarak Ebu Zer’i yolcu etmiştir.[72] Ehlibeytin (a.s) sosyal ve siyasi etkili bakış açısı ve konuları birbirinden ayrıştırma kapasitesi, Onların sosyal davranışlardaki belirgin özelliklerindendir. Bu temel üzerine, Halife Osman b. Affan’ın çalışma ve yönetiminden rahatsız olmalarına rağmen, halkın hilafet mekanizması zulmüne karşı isyana koyularak Halife Osman’ı öldürmek için evine doğru harekete geçtiklerinde İmam Hüseyin (a.s), kardeşi ile birlikte babaları İmam Ali’nin (a.s) emri ile Osman’ı korumak için harekete geçmişlerdir.[73] Gerçi hükümetin zulümlerinden gına gelmiş halkın önünü almak o kadar kolay olmamış ve sonunda halk isyanı Osman’ın ölümüyle sonuçlanmıştır. Babanın emri ile toplumun bazı değerlerini korumak için muhaliflerin canını korumak adına mücadele etmek çok önemli bir değerdir. İşte bu, İmam Hüseyin’in (a.s) karakterinde çok net bir biçimde göze çarpmaktadır.[74]

İmam Ali’nin Hükümet Dönemi

İmam Hüseyin (a.s), İmam Ali’nin dönemindeki savaşların –Cemel, Sıffin ve Nehrevan- tümüne katılmıştır.[75] Sıffin savaşında ise insanları cihada teşvik etmek için bir hutbe okumuştur.[76] İmam Ali (a.s), İmam Hüseyin’i (a.s), İmam Hasan’ın ardı sıra vakıf hayır işlerinde kendisine vekil yapmıştır.[77] Bir nakle göre İmam Hüseyin (a.s), babası şehit olduğu sırada babasının kendisine verdiği bir görev için Medain’de bulunmaktaydı. İmam Hasan’ın kendisine yazdığı mektupla olaydan haberdar olmuş[78] ve babasının defin işlemlerine yetişmiştir.[79]

İmam Hasan’ın Dönemi

İmam Hasan’ın (a.s), 10 yıl süren imamet ve alt ay kadar süren hilafet döneminde,[80] İmam Hüseyin (a.s) her zaman İmam Hasan’ın yanında yer almış ve birlikte hareket etmiştir. Müminlerin Emiri Hz. Ali’nin (a.s) şehadetinden sonra İmam Hasan (a.s) Müslümanların yöneticilik görevini üstlenmiştir. Dolayısıyla İmam Hüseyin (a.s), ağabeyi İmam Hasan’a (a.s) biat etmiştir. Orduyu Nahliye ve Mesken karargahına hazırlayıp gönderme konusunda ağabeyi İmam Hasan’la birlikte çok önemli bir rol oynamış ve İmam Hasan’la birlikte asker toplamak için Medain ve Sabat’a gitmiştir.[81] Elde olan güvenilir kaynaklara göre, İmam Hasan (a.s) ile Muaviye arasında yapılan sulh antlaşmasında bir grup Ehlibeyt (a.s) sevdalısı İmam Hüseyin’den bu siyasi antlaşmaya karşı çıkmasını ve Muaviye karşısında durmasını istemiş; ancak İmam Hüseyin (a.s), kati bir şekilde ağabeyinin Muaviye ile yaptığı antlaşmayı himaye etmiş ve bu isteye karşı çıkmıştır. Kays b. Sa’d, İmam Hüseyin’in bu konudaki görüşünü sorunca İmam Hüseyin (a.s), açık bir şekilde görüşünü belirtmiştir.[82] İmam Hüseyin (a.s) sulh antlaşmasından sonra ağabeyi ile birlikte Kufe’den Medine’ye giderek orada sükûnet etmiştir.[83]

İmametinin Delilleri

ابنای هذان امامان قاما او قعدا/Bu iki oğlum (Hasan ve Hüseyin), imamdırlar, ister kıyam etsinler ve isterse etmesinler.” İmam Hasan ve İmam Hüseyin’in (a.s) imametine delalet etmektedir. Buna ek olarak, Hz. Resulü Kibriya Efendimizden (s.a.a) nakledilen bazı hadislerde imamların sayısı, İmam Ali, İmam Hasan, İmam Hüseyin ve İmam Hüseyin’in soyundan gelen dokuz imamın imametini açıkça belirtilmiştir.[84] Başka bir delil ise, İmam Hasan’ın (a.s) İmam Hüseyin’in kendisinden sonra halifelik ve imamlığı hakkındaki vasiyeti ve Muhammed b. Hanefiyye’ye İmam Hüseyin’in takipçisi olması gerektiğine dair emridir.[85] Şeyh Mufid,[86] mezkur delillere göre İmam Hüseyin’in (a.s) imametinin sabit ve kesin olduğunu, ancak imamın takiye, sulh ve ateşkes antlaşmasına bağlılığından dolayı açıkça kendi imametine davet etmediğini, buna rağmen Muaviye’nin ölümünden ve çekişmelerin ardından, imametini açıklayarak aleni ettiğini belirtmektedir.[87] Dinin bütün marifetlerine ve her şeyin tüm yönlerine tam ve eksiksiz bir şekilde vakıf olmak imametin gereklerindendir. Bundan dolayı, İmam Ali (a.s), İmam Hüseyin’den de İmam Hasan’dan istediği gibi insanlara konuşma yapmasını istemiş ve Kureyş’lilerin onu ileride bilgisizlikle itham etmelerinin önünü almıştır.[88] Bunun en önemli delili, İmam Hüseyin’in (a.s) ilmi makamı hakkındaki sahabelerin sözleri ve ondan fetva talep etmeleridir.[89] İmam Hüseyin’in (a.s) kendi imameti hakkındaki bazı sözleri[90] ve bir kısım mucize ve kerameti de İmam Hüseyin’in (a.s) imametinin delili olarak ortaya konulmuştur.[91]

Muaviye ve Yezid’in Hükümet Dönemi

İmam Hüseyin’in Muaviye Karşısındaki Siyaseti

İmam Hüseyin (a.s), İmam Hasan’ın (a.s) şehadetinden sonra hükümet yöneticiliği için en uygun ve ideal kişi olmasına rağmen, kardeşi İmam Hasan’ın Muaviye ile yaptığı barış antlaşmasına sadık kalmış ve antlaşmayı çiğnememiştir.[92] Ayrıca Kufe halkının Muaviye’ye karşı kıyam etmesi için kendisine yazdığı mektuplara, Muaviye’nin Müslümanlara hükümet etmesine karşı çıkmasına ve zalimlere karşı cihat edilmesi gerektiğini vurgulamasına rağmen kıyam etmemiş ve kıyamı Muaviye’nin ölümünden sonraya ertelemiştir.[93] Muaviye, İmam Hüseyin’in (a.s) kıyam etmesinden korkuyordu, bu yüzden İmam Hasan’ın şehadetinden sonra İmam Hüseyin’den kıyam etmemesini istemiş, İmam Hüseyin de yapılan sulh antlaşmasına bağlı olduğunu açıklamıştır.[94] Muaviye’nin hükümetin başında olması, toplumun siyasi ve sosyal atmosferinin münasip olmamasından dolayı İmam Hüseyin’in genel olarak yalnızca kendi inançlarını açıklayarak tebliğ etmesine ve Muaviye’nin bazı faaliyetlerine itiraz etmekle yetinmesine neden olmuştur. Dolayısıyla onu kıyam etmeye davet edenlere şöyle demekteydi: “Ben bugün böyle bir düşüncede değilim, kendinize şefkatli olunuz, yerinize yapışın ve evlerinizde oturun. Muaviye hayatta olduğu sürece kuşku ve su istifadelere neden olacak şeylerden sakının. Eğer Allah onun için bir şeyi karar kılır ve ben hayatta olursam, kendi düşüncelerimi size yazarım.”[95] Defalarca Muaviye’nin çevresindekiler, İmam Hüseyin’i (a.s) yıkıcı eylemlerde bulunmakla yahut planlamakla suçlamış ve Muaviye’yi bu konuda uyarmışlardır. Muaviye de bunun üzerine defalarca İmam Hüseyin’e (a.s) barış antlaşmasına sadık kalması konusunda uyarılarda bulunan mektuplar yazmıştır. İmam Hüseyin (a.s) ise barış antlaşmasına bağlı kaldığını açıkça ilan etmiştir.[96] Bu dönemde İmam Hüseyin (a.s) başta Mervan b. Hakem olmak üzere Muaviye’nin memurlarına tutumlarından dolayı tepki göstermekteydi.[97] İmam Hüseyin (a.s), bu dönemde aleni veya gayri aleni olarak imamet, hilafet hükümlerini ve hak halifenin taşıması gereken özellikleri açıklamaktaydı. O dönemdeki kamuoyunun düşüncelerini etkilemek ve ilahî hükümleri beyan etmek için İmam Hüseyin’in tebliğ çalışmaları daha çok Mina’da[98] hac mevsiminde ve aynı şekilde Mekke’de gizli toplantılar şeklinde olmaktaydı. [99] İmam Hüseyin’in (a.s) 10 yıllık imamet döneminde Muaviye ile karşılıklı yazdığı mektuplar, İmam Hüseyin’in (a.s) Muaviye karşısındaki konumunu ortaya koymaktadır. Şöyle ki Muaviye tarafından gerçekleştirilen her cinayet ve gayri İslami tutum, İmam Hüseyin (a.s) tarafından şiddetle eleştirilmiş ve Muaviye, her defasında İmam tarafından kınanarak azarlanmıştır. Hücr b. Adiyy, Amr b. Humk Hazai ve Hadermi ve yaranlarının Muaviye tarafından şehit ettirilmesine İmam’ın (a.s) tepkisi son derece sert ve şiddetli olmuştur.[100] Muaviye, oğlu Yezid’in veliahtlığını sağlamlaştırmak için yaptığı kapsamlı çalışmalar doğrultusunda Medine’ye bir sefer düzenlemiştir. Bu seferde başlarında İmam Hüseyin (a.s) olmak üzere Medine’nin ileri gelenlerinden oğlu Yezit için biat almaya çalışmıştır. Muaviye, Medine’ye girdikten sonra İmam Hüseyin’le (a.s) görüşmek için yanına gitmiş ve konuşmalarının ardıca Yezid’in veliahtlığını öne sürmüş ve İmamın himayesini almaya çalışmıştır; ancak İmam (a.s), şiddetle onu alaya almış, Yezid’in liyakatsizliğini, heva ve heves perestliğini onun yüzüne vurmuş ve Muaviye’yi Yezid’i veliahttı olarak atmaktan sakındırmıştır.[101] Kendisi Yezid’e biat etmeyen nadir kişilerden biri olarak hutbelerinde Muaviye’yi kesin bir şekilde kınayarak mahkûm etmiştir.[102]

Muaviye’nin İmam Hüseyin Karşısındaki Siyaseti

Muaviye, üç halife gibi görüntüde İmam Hüseyin’e (a.s) oldukça saygı göstermekteydi, çünkü İmamın (a.s) Mekke ve Medine halkı nezdinde önemli bir konuma sahip olduğunu ve diğer insanlara davrandığı gibi ona da büyüklenemeyeceğini biliyordu. Buna rağmen, İmam Hüseyin (a.s) Muaviye hükümeti karşısında önemli bir engel konumundaydı ve Muaviye her zaman onun kıyam edebileceğinden korkuyordu. Dolayısıyla İmama karşı ihtiyatlı bir politika izliyordu. Bir yandan, İmamı gözünden uzak tutmaz ve görüntüde ona ihtiram gösterir ve değer verirdi.[103] Memurlarına da Resulullah evladına karışmamalarını ve ona saygısızlık etmemelerini öğütlerdi.[104] Öte yandan gece ve gündüz İmam Hüseyin’i takip ettirir seferde ve hazarda imamın tüm hareketlerini, hususi ve umumi yaşantısını gözetler ve hatta imamın tüm hareketlerini takip altında tuttuğunu ve her yaptığı işten haberdar olduğunu, imamın yaptığı her şeyin kendisine rapor edildiğini imama bilerek yansıtarak İmam Hüseyin’i (a.s) bu şekilde korkutarak kıyam etmesini önlemeye çalışırdı. Bundan dolayı oğlu Yezid’e de İmam’a iyi davranmasını ve ondan biat almak için koşuşturmamasını öğütlemişti.[105]

Yezid

Yezid, hilafete ulaşmadan önce müzik aletleri ile çalıp, oynayan ve içki içmesiyle tanınırdı.[106] Bunda o kadar çok aşırıya giderdi ki hatta babası Muaviye bile onu azarlar ve şarap içmekte aşırıya kaçmamasını isterdi.[107] Bundan dolayı Muaviye onu kendisine veliaht olarak atamak istediğinde bir grup Müslüman, bu duruma oldukça şaşırmış ve kabul etmemişlerdi. Muaviye, Yezid’in hiçte güzel olmayan bu şöhretini düzeltmek ve onu kamuoyunda iyi tanıtmak için onu, Hicretin 51. Yılında[108] Şam hacılarının lideri unvanı ile Mekke’ye gönderdi.[109] Ancak bu seferinde de Yezid, yine şarap içmekten kendini alı koyamamış ve Medine’ye girdikten sonra şarap partisi düzenlemiştir.[110] Hicretin 52. Yılında Yezid, Muaviye’nin emri ile Şam Ordusu ile birlikte Rum topraklarına doğru sefere çıktı.[111] Şam ordusu, Rum sınırlarına doğru harekete geçmiş, ancak Yezid, eşi Ümmü Gülsüm ile birlikte Dir Murran[112] denilen yerde konaklamış ve ayyaşlık yaparak gönül eğlendirmekteydi. İslam ordusunun “Kazkazune”[113] denilen yerde kolera ve çiçek hastalığına yakalandığı ve ağır kayıplar verdiği haberini alan Yezid, hiçbir şey yapmaz ve tam bir küstahlık ve acımasızca Müslümanların kolera ve çiçek hastalığına yakalanarak ölmelerinden hiçbir şekilde üzüntü duymadığını ortaya koyan şiirler okur. Muaviye bir sözden etkilenerek Yezid’e Müslümanların karargahına giderek onlara katılması emrini verir. O da zorla hareket ederek ordu ile birlikte Kostantiniye’ye gider.[114] Ancak şehri fethedemeyerek geri dönmek zorunda kalırlar. Bu savaşa İbn Abbas, Abdullah b. Zübeyr, Eyyüp el Ensari ve başka önde gelen sahabelerde katılmıştır.[115] Mekke ve Medine ileri gelenleri başta olmak üzere Müslümanların yoğun itirazlarına rağmen, Muaviye oğlu Yezid’e Müslümanlardan biat almak için yoğun çaba sarf eder ve sonunda Hicretin 56. Yılında Yezid için halktan biat almayı başarır.[116]

Yezid Dönemindeki Siyasi Durum

Yezid b. Muaviye’nin kısa süreli saltanatı siyasi açıdan oldukça çalkantılı ve gergin geçmiş ve 3 yıl birkaç ay süren bu dönemde daha çok iç kıyamları bastırmak ve İslam topraklarında yaşanan karışıklıkları gidermek için çaba sarf etmiştir. Yezid, hükümeti boyunca her türlü muhalefete şiddetle karşılık vermiş ve daha küçükken ortadan kaldırmıştır. Onun dönemindeki baskı ve zorbalık öyle bir hadde varmıştır ki Mes’udi, bu dönemi şöyle anlatmaktadır: “Yezid’in siyre ve tutumu Firavun’un siyre ve tutumunun aynısıydı, hatta Firavun adamlarına daha adil davranır ve genel ve özelin yanında daha insaflı bir tutum sergilerdi”[117] “Hükümetinin birinci yılında İmam Hüseyin’i (a.s) ve Peygamber Ehlibeytini öldürdü; ikinci yılında, Hz. Resulullah’ın (s.a.a) hareminin (Medine’yi) saygınlığını çiğnedi ve üç gün boyunca ordusuna (can, mal, namusunu) helal etti; üçüncü yıl Kâbe’yi yerle bir etti ve ateşe verdi.”[118] Yezid’in bu kısacık hükümeti dönemindeki davranış ve tutumu, gelecekte Emevi hükümetinin sonunu getirecek çatışma ve muhalefetin önünü açtı

mam Hüseyin’in Yezid’e Karşı Tepkisi

Medine’den Çıkış

Muaviye, Hicretin 60. Yılı Recep ayında Dımeşk’te öldü. Öldüğü sırada Yezid, Havarin’de bulunuyordu. Dımeşk’e ulaştığında halk ona biat etti. Yezid, Medine valisi Velid b. Utbe’ye bir mektup yazarak “Hüseyin b. Ali (a.s), Abdullah b. Ömer ve Abdullah b. Zübeyr’den kendi hilafeti için biat almasını istedi.” Medine valisi bu konuda Mervan b. Hakem’den istişarede bulundu. Mervan şöyle dedi: “Eğer benim görüşümü kabul edersen hemen şimdi halk Muaviye’nin ölümünden haberdar olmadan önce Hüseyin b. Ali ve (Abdullah b.) Zübeyr’i çağır! Eğer biat ederlerse bir sıkıntı yok, ancak eğer kabul etmezlerse boyunlarını vur. Eğer bunlar biat etmez ve halk Muaviye’nin öldüğünden haberdar olursa, Hüseyin ve Zübeyr’in oğluna tutunurlar ve büyük bir fitne çıkar. Ancak Ömer’in oğlunun kıyam edecek bir karakteri yoktur, ama eğer halk vaktinde onun peşi sıra gider ve hilafeti ona bırakırsa o başka.” Velid, onları çağırtmak için peşleri sıra Abdullah b. Amr b. Osman’ı gönderdi. Abdullah b. Zübeyr ve İmam Hüseyin (a.s) her ikisi de o sırada mescitte idiler. Abdullah b. Amr, onlarla görüşerek Velid’in mesajını onlara iletti. Abdullah b. Amr’a gitmesini ve birazdan geleceklerini söylediler. Velid’in görüşmek için belirttiği saat valinin normalde halkı kabul ettiği bir saat değildi. İşte bu nedenle Velid’in elçisine, sen git biz de geleceğiz, dediler. Abdullah b. Amr gidince Abdullah b. Zübeyr İmam Hüseyin’e: sence neden bizi istiyor? Diye sordu. İmam Hüseyin (a.s) Abdullah b. Zübeyr’e şöyle buyurdu: “Öyle sanıyorum ki Muaviye b. Ebî Süfyan öldü ve onun ölüm haberi yayılmadan Yezid için bizden biat almak istiyorlar.” Abdullah b. Zübeyr: “ben de aynı görüşteyim. Şimdi sen ne yapmayı düşünüyorsun?” dedi. İmam Hüseyin buyurdu ki: “Valinin yanına gideceğim! Sonra İmam Hüseyin (a.s) mescitten dışarı çıktı. Akrabalarından ve taraftarlarından bir grubu toplayarak hükümet konağına gitti ve onlara şöyle dedi: “Ben Velid’in yanına gidiyorum; çağırırsam veya Velid’in bağırıp öfkelendiğini görürseniz hemen içeri girip etrafımı sarın; aksi durumda benim gelmemi bekleyin.” İmam içeri girdiğinde Mervan b. Hakem, Velid’in yanı başında oturmuştu. Velid, Yezid’in mektubunu İmam Hüseyin’e (s.a.a) okuyarak Yezid adına kendisine biat etmesini istedi. İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurdu: “Benim gibi birisi gizli olarak biat etmez, tüm Medine halkını ve beni davet et, bakalım ne olacak?” Bunun üzerine Velid, İmam Hüseyin’in (a.s) önerisi karşısında: “O halde selametle git” dedi. Olaya tanık olan Mervan Velid’e hitaben şöyle dedi: “Onu bırakma! Eğer biat etmeden giderse, artık bir daha onu bulamazsın. Eğer biat etmezse onu öldür.” İmam Hüseyin (a.s) öfkelenerek şöyle dedi: “Ne sen beni öldürebilirsin ve ne de o.” En sonunda İmam Hüseyin ve Abdullah b. Zübeyr, biat etmeden Mekke’ye gittiler.”[119]

Kufelilerin Mektupları

Şam yönetimi, Hicaz’dan biat alma telaşındayken, Kufe’de gelecekte baş gösterebilecek fırtınalar kopmaktaydı. Ali Şiaları yirmi yıllık Muaviye döneminde yüzlerce şehit vermiş ve yüzlercesi yahut daha fazlası zindanlarda bulunmaktaydı. Halk, Muaviye’nin ölüm haberini alınca rahat bir nefes aldı. Hz. Ali’yi haksızca öldüren ve oğlunu yalnız bırakarak Muaviye’nin elini güçlendiren maceraperestler, Muaviye’den gerekli desteği göremediklerinden şimdi oğlundan intikam alma peşine düşmüşlerdi. Ali Şiaları, Süleyman b. Surad Hazai’nin evinde bir araya geldi. Konuşmalar yapıldı. Kılıktan kılığa giren hemşerilerinden haberdar olan Süleyman b. Surad, şöyle bir konuşma yaptı:

“Ey insanlar! Eğer canınızdan korkuyor ve meydan ehli değilseniz, bu adamı boşuna aldatmayın!” sesler yükseldi ve hep bir ağızdan şöyle demeye başladılar: “Asla ve asla, bizler canımızdan geçtik ve Yezid’i devirip Hüseyin’i hilafete çıkaracağımıza dair kendi kanımızla ahitleştik!”

Daha sonra İmam Hüseyin’e şöyle bir mektup yazdılar:

“Allah’a hamdolsun ki, Muhammed ümmetinin iyilerini öldürüp kötülerini iş başına getirdiği düşmanını helak etti. Müslümanların beytülmalını güçlü ve zenginler arasında paylaştırırdı. Şimdi senin yöneticiliğinin önünde hiçbir engel kalmadı. Bu şehrin hakimi, Numan b. Beşir hükümet sarayında yaşamakta. Bizler ne ona encümenlik ediyor ve ne de namazlarına katılıyoruz.”

Gönderilen mektuplar yalnızca bunlarla sınırlı değildi. Yüzlerce ve hatta binlerce mektup birbirinin ardı sıra gönderildi.[120] Her ne olursa olsun, Kufelilerin İmam Hüseyin’e (a.s) gönderdikleri mektupların sayısı haddinden fazla olmuştu. İmam Hüseyin (a.s), Kufe halkına cevap vererek onları merakta bırakmanın doğru olmadığını düşünerek onlara şöyle bir mektup yazdı: “Güvendiğim bir kişi olan amcaoğlum Müslim’i şehrin durumunu gözlemleyerek bana gerekli bilgileri vermesi için size gönderiyorum. Bana yazdıklarınız doğru ise sizin yanınıza geleceğim.”[121] Öte yandan Emevilerin taraftarı, kendi çıkarlarının Şam yönetiminde olduğunu görenler ve aynı zamanda gelecek korkusu yaşayanlar Yezid’e mektuplar yazarak Kufe ve Irak’ı istiyorsa Kufe’ye uygun bir vali atamasını istediler. Şehrin valisi Numan b. Beşir onlara göre ya yetersiz ya da kendisini yetersizliğe vurmaktaydı. Yezid, Rum danışmanı Sercun’la istişare ettikten sonra Basra valisi olan Ubeydullah b. Ziyad’ı Kufe valisi olarak atadı.[122] Diğer yandan, Müslim b. Akil, İmam Hüseyin’in (a.s), mektubu ile Kufe’ye gider. Kufe halkı, Müslim’i oldukça sıcak bir şekilde coşku ve iştiyakla karşılar. Temiz inançlı bir Müslüman olan Müslim b. Akil, kendisine coşkuyla biat eden Kufe halkının kolay bir şekilde ondan vazgeçeceğini ve onu yalnız bırakacaklarını sanmadığından İmam Hüseyin’e (a.s) şöyle bir mektup yazar: “Kufe ve Irak halkının hepsi senin takipçindir ve seni beklemektedirler. Bir an önce Irak’a gelmende fayda vardır.”[123]

Irak’a Hareket

İmam Hüseyin (a.s), Müslim b. Akil’in mektubunu alır almaz kadınlar, çocuklar ve bir grup ashabı ile birlikte Irak yolunu tutar. Öte yandan Yezid’in fermanını alan Ubeydullah b. Ziyad, Kufe’e doğru yola çıkar. Ubeydullah, Irak ve özellikle Kufe halkını çok iyi tanıyordu. Babası yıllarca bu şehirde hükümet etmiş ve Ubeydullah babasının elinin altında burada yetişmişti. Küfe halkına nasıl davranacağını çok iyi biliyordu. Şehre ulaşır ulaşmaz, hemen şehrin ileri gelenlerini tehdit ve rüşvetlerle kendi yanına çekti ve onların yardımı ile başaklarını kendi yerine koyarak casuslar göndererek Müslim’in kaldığı yeri öğrendi. İlk önce Müslim b. Akil’i ağırlayan Hani b. Urve’yi hapse attı. Bunun üzerine Müslim, taraftarlarını savaşa çağırır, ancak sayılarının yüz bin kadar olduğu söylenen halk, kendisinden hiçbir cesaret örneği göstermeden ve hiçbir çatışmaya girmeden bir gün içinde Müslim b. Akil’in yanından ayrılırlar. Şöyle ki Müslim, akşam namazını kıldığında bir kişiyi bile yanında bulamaz. Hükümet güçleri sonunda Müslim’in sığındığı yeri de tespit eder. Müslim, tutuklanır. Sonra Ubeydullah’ın emri ile o ve Hani b. Urve’yi öldürerek başsız bedenlerini iplere bağlayarak Kufe sokaklarında dolaştırırlar. Kufe’nin ileri gelenleri hiçbir şey olmamışçasına öylece evlerinde kala kalırlar![124] İmam Hüseyin (a.s), Mekke’den çıktıktan sonra Irak yolunda Müslim ve Hani’nin öldürüldüğünü ve Kufe halkının ahitlerine vefa göstermedikleri haberini alır. Durumu ashabına anlatır ve onlara yanından ayrılmaları için ruhsat verir. Bir grup yanından ayrılır, ancak ailesi ve özverili ve imanlı az sayıdaki ashabı onu yalnız bırakmaz. İmam Hüseyin (a.s), Kufe’ye yaklaştığında, Ziyad’ın öncü birlikleri ile karşı karşıya gelir. Ordunun komutanı, Beni Riyah kabilesinden Hür b. Yezid’dir. Ordusuyla İmam Hüseyin’in yolunu keserek onları Kerbela denilen yere sürüklerler. Kufe hâkimi, İmam Hüseyin’in (a.s), Kufe’ye yaklaştığı haberini alınca, Ömer b. Sa’d b. Ebu Vakkas komutanlığında bir orduyu onlara doğru gönderir. Ubeydullah b. Ziyad, İmam Hüseyin’den Yezid’e biat etmesini ister, ancak İmam Hüseyin bu istekten imtina eder ve kabul etmez.[125]

Kerbela Faciası

İmam Hüseyin’in (a.s) Yezid’e biat etmemesi üzerine, Kufe ordusu İmam Hüseyin ve ashabına karşı savaşa başladı. Sonunda hicretin 61. Yılında Muharrem Ayının onunda (Bkz. Aşura günü, Aşura Vakıası) Kerbela’da savaş başladı. İmam Hüseyin (a.s), mümkün olduğunca Kufe ordusunda bulunan ölmüş vicdanları kendilerine getirmek için baştan ayağa şefkat, muhabbet ve hakikatle dolu sözlerle uyandırmaya çalıştı. Onlara, özgür yaşamak için kendilerine verilen son bir fırsat olduğunu hatırlattı; Bu fırsatı da değerlendirmemeleri halinde, artık hiçbir zaman kurtuluş yüzü göremeyeceklerini anlattı. Bu izzet ve onura sırtlarını dönecek olurlarsa, zillet ve alçaklıkla geçecek bir yaşantının onları beklediğini ifade etti. Dolayısıyla Aşura gününün ilk saatleri mesaj alıp göndermek ve hutbe okumakla geçti. Hassas ve ıstırapla geçen bu vakitlerde İmam Hüseyin ve bazı ashabı tarafından kısa hutbeler okundu. Tarihin kaydettiği bu hutbeler, çok değerli belge olma konumundadırlar; özgürlük ve arınma ruhunu gösteren bu belgeler daha çok sapkın halka şefkat, acıma ve böyle insanların kurtuluşu için gösterilen çabaları ortaya koymaktadır. İmam Hüseyin’in (a.s) böylesine hassas saatlerde okuduğu hutbelerden birisi şu şekildedir:

Ey insanlar! Acele etmeyin. Sözlerimi dinleyin. Ben sizin hayrınızı istiyorum. Ben, sizin topraklarınıza neden geldiğimi sizlere açıklamak istiyorum! Eğer konuşmalarımı dinler ve insaflı olursanız sözlerimin doğru olduğunu görürsünüz. Bu savaş her an başlayabilir. Eğer sözlerime kulak vermez ve insafla hareket etmezseniz, onun zararı sizin yakanızı bırakmayacaktır.

Ey cemaat! Benim kim olduğumu, soyumun kimlerden geldiğini biliyor musunuz? Düşünün ve kendinize gelip nefsinizi kınayın. Beni öldürmek veya hürmetimi çiğnemek yakışık alıyor mu gerçekten?!

Ben, sizin -inandığınızı iddia ettiğiniz- peygamberinizin kızının evladı değil miyim? Peygamberinizin çağrısına ilk koşan, onun davet ettiği İslâm’ı ilk kabul eden vasisi ve amcasının oğlunun evladı değil miyim? Ceddim Resulullah’ın kardeşim Hasan’la (a.s) benim hakkımda ‘Bu ikisi, cennet gençlerinin efendisidir’, buyurduğunu bilmez misiniz? Eğer bu sözlerimi kabul edip onaylıyorsanız hakkı ve hakikati bulmuşsunuz demektir. Allah’a yemin ederim ki kendimi bildim bileli asla yalan konuşmadın! Bütün bunlara rağmen söylediklerimin doğru olmadığını iddia edecek olursanız, aranızda bunları Hz. Resulullah’tan defalarca işitmiş olanlara sorun! Sorun da, gerçeği söylesin size onlar! Cabir b. Abdullah Ensarî’den sorun! Ebu Said el-Hudrî’den, Sehl b. Sa’d Saidî’den, Zübeyr b. Erkam’dan ve Enes b. Malik’ten sorun! Ağabeyim Hasan’la benim için Hz. Resulullah’ın bunları buyurmuş olduğunu bizzat kendisinden duymuştur onlar! Sizler hangi şeri gerekçe ile benim kanımı dökmek istiyorsunuz?

Hiç kuşku yoktur ki İmam Hüseyin (a.s), bu sözleri düşmanın pençesinden kurtulmak veya öldürülmekten korktuğu için dile getirmemiştir. Böyle bir şeyin peşinde olmuş olsaydı bunu birkaç gün öncesinden yapması daha uygun olurdu. Her kim doğru ve garazı olmadan bu sözlere dikkat edecek olursa bu sözlerde barış isteği, hayırseverlik ve halkın menfaatinin peşinde koşma isteğinin yattığını çok iyi bir şekilde görecektir. Tarih boyunca böylesine şartlar altında söylenen bu tür sözlerin örneği çok nadirdir. Bu tür sözler Allah adamlarının sözleridir. Risalet misyonunu uyumuş vicdanları uyandırmak için kullanan kişinin sözlerdir. Kendisini öfke ateşi ve cahil kitlelerin içinde yandığı tuğyan şehvetinin içine atarak, oradan en azından birkaç kişi de olsa kurtarmak için çabalayan kişinin sözleridir.[126] Sonunda savaş başlamış ve birkaç saat içinde İmam Hüseyin (a.s) ve onunla birlikte olan erkekler ve gençler şehit olmuş, İmam’ın kadınları ve ergenlik çağına ulaşmayan çocuklarını esir alarak Kufe’ye oradan da Şam’a götürmüşlerdir. O zaman hasta olduğu için öldürülmeyen İmam Ali b. Hüseyin (a.s) dışında herkes öldürülmüştür.[127]

Fazilet ve Erdemleri

İmam Hüseyin (a.s), İmam Hasan’ın (a.s) şehadetinin ardından yaşı kendisinden büyük olanlar olmasına rağmen Haşim Oğullarının içinde en saygın olan kişiydi.[128] Onunla meşveret ederler ve onun görüşünü başkalarının görüşüne tercih ederlerdi.[129]

İmam Hüseyin (a.s) beyaz yüzlü idi.[130] Bazen kürkten[131] yapılmış bir sarık bazen de siyah bir sarık takardı.[132] Baş ve sakalına kına yakardı.[133] Bir çok hadis, tarih ve eski rical kaynaklarında Hz. Hüseyin’in (a.s), dedesi Hz. Resulü Kibriya Efendimize (s.a.a) benzediğine dair bilgiler mevcuttur.[134] Bir rivayette ise İmam Hüseyin (a.s), Peygambere (s.a.a) en çok benzeyen kişi olarak tanıtılmıştır.[135] İmam Ali’den nakledilen başka bir rivayette ise oğlu İmam Hüseyin’i (a.s) yaratılış ve ahlak açısından kendisine en çok benzeyen kişi olarak tasvir etmiştir.[136]

İki yüzüğünden birinde “la ilahe illallah, uddetun lilikaullah” diğerinde ise “İnnellahe baliğun emrehu” yazmaktaydı.[137] İmam Hüseyin (a.s), yakınları ile birlikte 25 kere yaya olarak hacca gitmiştir.[138]

İmam Hüseyin’in (a.s) düşmanları bile onun faziletlerini itiraf etmişlerdir. Nitekim azılı düşmanlardan Muaviye bile İmam Hüseyin hakkında ‘Hüseyin de babası gibi hile ve dalavere ehli değildir’ diye itirafta bulunmuştur.[139] Ayrıca İmam Ali ve İmam Hasan’a da düşmanlık güden Amr b. As da İmam Hüseyin hakkında ‘gök ehli yanında yeryüzündeki en sevgili kişinin İmam Hüseyin olduğunu’ söylemiştir.[140] İmam Hüseyin (a.s), her daim ağabeyi İmam Hasan’a (a.s) saygı duymuş ve onun karşısında konuşmamıştır.[141] Hiçbir zaman ondan önde yürümemiş ve her ikisinin hazır bulunduğu yerde ondan önce konuşmamış ve görüş bildirmemiştir.[142] hatta oldukça bağışlayıcı ve Medine’de bağış ve cömertliği ile tanınmasına[143] rağmen cömertliğinde bile İmam Hasan’a ihtiram göstermekteydi. Söylendiğine göre bir ihtiyaç sahibi İmam Hasan’ın (a.s) yanına gelir ve ondan yardım ister. İmam Hasan (a.s) ona bir miktar yardımda bulunur. Aynı kişi daha fazla yardım almak için bu kez İmam Hüseyin’in (a.s) yanına gider. İmam Hüseyin (a.s) ağabeyinin ona yardım ettiğini öğrenince ağabeyine saygısızlık olmasın diye İmam Hasan’ın (a.s) yardım ettiği miktardan bir dinar daha az o kişiye yardımda bulunur.[144]

Kendisi öksüzlerle oturur, onların davetlerini kabul eder, onlarla yemek yer ve onları evine davet ederdi. Evinde olan şeylerden onlara esirgemezdi.[145] Dilenci ve istekte bulunan birisi ondan bir şey istediğinde namazda bile olsa namazını kısa keser ve her neyi varsa ona verirdi.[146] Köle ve cariyelerini güzel ahlakları gereği azat ederdi. Söylendiğine göre Muaviye çok sayıda mal, elbise ve bir cariyeyi İmam Hüseyin’e hediye olarak gönderir. Cariyeyi Kur’an’dan birkaç ayet okuduğu ve dünyanın fani oluşu ve insanların öleceğine dair bir şiir okuduğundan dolayı azat eder.[147] Hatta bir gün kölelerden birisi cezayı gerektiren uygunsuz bir iş yapar, ancak köle “وَالْعَافٖينَ عَنِ النَّاسِ (Tercüme: insanları affederler.)”3–134 ayetini okur. Bunun üzerine İmam Hüseyin (a.s) onu Allah yolunda azat eder.[148] Hasta yatağına düşen ve borcunu ödemekten aciz kalan Usame b. Zeyd’in borcunu kendisi öder.[149] Bir rivayete göre bir arsa ve bir miktar eşya ona irs kalır, ancak daha kendisine ulaşmadan onları bağışlar.[150] Üç soruya verdiği cevaptan dolayı bir adamın diyesinin tamamını ve yüzüğünü ona bağışlar.[151] Kerem ve cömertliği o kadar çoktu ki Yahudi bir kadınla erkek onun güzel ahlakından dolayı Müslüman olmuşlardı.[152] Çocuklarının öğretmenine fazlaca mal, elbise ve inci bağışlar, buna rağmen “bu senin taliminin karşılığı değildir’ derdi.[153] İmam Hüseyin’in (a.s) hilim ve alçakgönüllülüğü hakkında dediklerine göre Şamlı adamın birisi ona ve babasına küfreder, ama İmam Hüseyin (a.s) onu bağışlar ve ihsanda bulunur.[154]

Dediklerine göre yetim ve yoksullara o kadar çok erzak taşırdı ki taşıdığı erzak çuvalının izi sırtına çıkmıştı.[155]

Dediklerine göre Mervan, İmam Hüseyin’in annesine (Hz. Fatıma’ya) hakaret ettiğinde ona kati bir şekilde karşılık vermiştir.[156] Aynı şekilde Emeviler tarafından İmam Ali’ye (a.s) lanet ve küfür edilmesine de şiddetle tepki gösterirdi.[157]

 

————————————

1. 1. El-Mufid, el-İrşad, Kum, Said B. Cubeyr, 1428, s. 288.

2. Dairetu’l Maarif Teşeyyü, Ahmed Sadr, Hacı Said Cevadi, Kamuran Fani ve Bahattin Hurremşahi’nin gözetimi altında, c. 2, s. 349–354; İbn Sa’d, c. 6, s. 399; Ebu’l Ferec İsfahani, s. 51, Mufid, c. 2, s. 27.

3. Hacı Menuçehri, Feramerz, Hüseyin (a.s) (İmam maddesi), Dairetu’l Maarif Bozorg İslami, c. 20, s. 664–665.

4. Örnek olarak Bkz. Kuleyni, c. 6, s. 33–34; İbn Babeveyh, İlelu’ş Şerai, c. 1, s. 137–138; Tusi, 1414, s. 367; diğer rivayet içeriklerinin tenkidi için Bkz. Kureyşi, c. 1, s. 31–32.

5. İbn Şehri Aşub, c. 3, s. 397; el-Amuli, İbn Hatem, Ed-Durru’n Nezim, Kum, Camietu’l Müderrisin, s. 776 ve Erbili, Ali b. İsa, Keşfu’l Gumme, Tebriz, Mektebetu Beni Haşim, 1381, c. 1, s. 525.

6. Şeyh Saduk, İlelu’ş Şerai, s. 138; İbn Şehri Aşub, c. 3, s. 397 ve Erbili, s. 525. Bazı kaynaklarda bu hadise “muşebber” de eklenmiştir. El-Belazuri, c. 1, s. 401.

7. İbn Şehri Aşub, Menakibu Al-i Ebu Talib, c. 4, s. 86, Yadullah Mukaddesi’nin nakli ile, Baz Pejuhi Tarih Veladet ve Şehadeti Masuman (a.s), s. 289.

8. İbn Sa’d, c. 1, s. 357; Dulabi, s. 100.

9. C. 6, s. 400–401.

10. İbn E’sem Kûfi, c. 4, s. 323; İbn Hambel, c. 6, s. 340; Dulabi, s. 106; Bahattin Erbili, c. 2, s. 308, 320, 348–349. Bu konuyu İmam Hasan’a nispet vermişlerdir.

11. Müessese Kelimatu’l İmam Hüseyin (a.s), s. 38; Ferheng-i Aşura, Muhaddisi ve İbn Ebi Şeybe, c. 8, s. 65’den naklen. İbn Kuteybe, 1960, s. 213; Tabarani, c. 3, s. 94; Mufid, aynı kaynak.

12. Sayfa, 201.

13. Ferheng-i Aşura, s. 39.

14. İbn Ebu’s Selc, s. 28; İbn Talha Şafii, s. 2, s. 374.

15. İbn Ebu’s Selc, aynı kaynak.

16. İbn Talha Şafii, aynı kaynak.

17. Lakapların listesini görmek için Bkz. İbn Şehri Aşub, c. 4, s. 86.

18. İbn Şehri Aşub, c. 4, s. 86.

19. Bkz. Himyeri, s. 99–100; İbn Kuvleveyh, s. 216–219; Tusi, 1414, s. 49–50; Meclisi, c. 37, s. 94–95.

20. Kuleyni, el-Kâfi, c. 1, s. 463; Şeyh Tusi, Tehzibu’l Ahkâm, c. 6, s. 41; Tusi, 1401, aynı kaynak, İbn Abdulbirr, c. 1, s. 392; İbn Sa’d, et-Tabakatu’l Kubra, hamise, 1, s. 369; Şeyh Mufid, el-Muknie, s. 467; El-Muvaffak b. Ahmed el-Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, s. 143.

21. İbn Sa’d, c. 6, s. 399; Yakubi, c. 2, s. 246; Dulabi, s. 102, 121; Ebu’l Ferec İsfahani, s. 51; Ahmed b. Yahya el-Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 1, s. 404; Muhammed b. Cerir Et-Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 2, s. 555; Şeyh Mufid, el-İrşad, c. 2, s. 27 ve Ali b. El-Hüseyin el-Mesudi, et-Tembih ve’l Eşraf, s. 213.

22. Meclisi, c. 44, s. 201, Şeyh Mufid, Mesaru’ş Şia, s. 61; Muhammed b. El-Meşhedi; el-Mezar (el-Kebir), s. 397; Şeyh Tusi, Misbahu’l Müctehit, s. 826 ve 828 ve Seyyid İbn Tavsu, İkbalu’l A’mal, s. 689–690.

23. İbn Sa’d, c. 6, s. 441; Belazuri, 1996–2000, c. 2, s. 512; Taberi, c. 5, s. 394, 400; Tusi, 1401, c. 6, s. 41–42; Kass Taberi, c. 5, s. 394, bir rivayete göre İmam Hüseyin’in (a.s) şehadetinin safer ayında olduğunu söylemiştir; İbn Ebu es-Selc, İmamın (a.s) şehadetini Hicretin altmışıncı yılı olarak zikretmiştir.

24. İbn Sa’d, aynı kaynak, Taberi, c. 5, s. 422; Ebu’l Ferec İsfahani, Tusi, 1401, aynı kaynak.

25. Taberi, Ebu’l Ferec İsfahani, Tusi, 1401 aynı kaynaklar.

26. Dulabi, s. 133.

27. Kuleyni, Tusi, 1401 aynı kaynaklar.

28. Fadıl b. Hasan Tabersi, 1417, aynı kaynak.

29. Mes’udi, Tembih, s. 303; Natık Bilhakk, s. 11.

30. Mes’udi, Tembih, s. 303; Natık Bilhakk, s. 11.

31. Mes’udi, Tembih, s. 303; Natık Bilhakk, s. 11.

32. İbn Sa’d, Ebu’l Ferec İsfahani, aynı kaynak; ayrıca Bkz. İbn Kuteybe, 1960, s. 213; Belazuri, 1996–2000; Yakubi, aynı kaynak, Tabarani, c. 3, s. 115, İmamın (a.s) yaşını 56 olarak yazmışlardır.

33. Fadıl b. Hasan Tabersi, 1417, aynı kaynak, ayrıca Bkz. Kuleyni, c. 1, s. 463, 57 yıl birkaç ay olarak zikretmiştir; İbn Ebu’s Selc, Mes’udi, Tembih, aynı kaynaklar.

34. İbn Sa’d, İbn Kuteybe, 1960, aynı kaynak, Tabarani, c. 3, s. 98–99, 103,105; Tusi, 1401, aynı kaynak.

35. İmam Hüseyin (a.s) şehadete erdiğinde yaşının kaç olduğu ve hangi yıl ve tarihte gerçekleştiği hakkında farklı görüşler hakkında Bkz. Muzzi, 1422, c. 6, s. 445–446.

36. Mus’ab b. Abdullah, s. 59, Mufid, c. 2, s. 135; Beyhaki, c. 1, s. 349; İbn Şehri Aşub, c. 4, s. 77, 113.

37. Aynı kaynak, s. 249.

38. Aynı kaynak, s. 249.

39. Kummi, Abbas, Munteha’l A’mal, c. 2, s. 1055–1059.

40. Mufid, el-İrşad, c. 2, s. 491.

41. Seyyid Muhsin Emin, Fi Rihabi Eimme Ehlibeyt aleyhimu’s selam, c. 4, s. 73.

42. Ali b. İsa Erbili, Keşfu’l Gumme, c. 2, s. 215.

43. İbn Şehri Aşub, Menakib, c. 3, s. 77.

44. Ali b. İsa Erbili, Keşfu’l Gumme, c. 2, s. 214.

45. Bkz. Mus’ab b. Abdullah, s. 57–59; Buhari, s. 30; Mufid, aynı kaynak.

46. Bkz. Delailu’l İmamet, s. 74; İbn Şehri Aşub, c. 4, s. 77; İbn Talha Şafii, c. 2, s. 69.

47. Delailu’l İmamet, s. 74; İbn Şehri Aşub, c. 4, s. 77.

48. Aynı kaynak, c. 2, s. 69.

49. Kâşifi, s. 389–390; Emin, c. 7, s. 34.

50. Mus’ab b. Abdullah, aynı kaynak, Mufid, c. 2, s. 135; İbn Şehri Aşub, aynı kaynak.

51. Rabbani Halhali, Ali, Çehre-i Direhşani İmam Hüseyin aleyhi selam, s. 22, Cennatu’l Hulud, s. 23’den naklen.

52. İbn Sa’d, c. 3, s. 214; Mus’ab b. Abdullah, aynı kaynak, İbn Habib, s. 404.

53. Mufid, el-İrşad, c. 2, s. 491; Meclisi, Biharu’l Envar, c. 45, s. 329.

54. İbn Şehri Aşub, Menakib, c. 3, s. 77.

55. Rabbani Halhali, Ali, Çehre-i Direhşani İmam Hüseyin aleyhi selam, s. 22, Cennatu’l Hulud, s. 23’den naklen. Ayrıca Emin, Said Muhsin, Fi Rihabi Eimme Ehlibeyt aleyhimu’s selam, c. 4, s. 73; İbn Şehri Aşub, Menakib, c. 3, s. 77.

56. Rabbani Halhali, Ali, Çehre-i Direhşani İmam Hüseyin aleyhi selam, s. 22, Cennatu’l Hulud, s. 197’den naklen. Ayrıca Muali es-Sibteyn, c. 2, s. 214’den naklen.

57. Cennatu’l Hulud, s. 199; Ebsaru’l Ayn, Fi Ensari’l Hüseyin, s. 368; Rabbani Halhali, Ali, Çehre-i Direhşani İmam Hüseyin aleyhi selam, s. 22’den naklen.

58. Kummi, Münteha’l A’mal, c. 2, s. 38–701.

59. Aynı kaynak, c. 6, s. 399.

60. Müessese Kelimatu’r Resulu’l A’zam, el-Mücelledu’s Sadis, Kitabu’l Hasaneyn (a.s) ve kitabu Ehlibeyt (a.s), s. 22, Şerhi Ahbar, 74,3, h. 995’den naklen.

61. Ahmed b. Hambel, c. 4, s. 172; Hâkim Nişaburi, c. 3, s. 177 ve el-Kazvini, Muhammed b. Yezid, Süneni İbn Mace, c. 1, s. 51.

62. Şeyh Saduk, Kemalu’d Din, c. 1, s. 262; Seyyid b. Tavus, et-Teraif, c. 1, s. 174 ve Kummi, Ali b. Muhammed; Kifayetu’l Eser, s. 46; Mektelu’l Harezmî, c. 1, s. 146, Kemalu’d Din, Saduk, s. 152.

63. Kummi, aynı kaynak, s. 45; Meclisi, Biharu’l Envar, c. 36, s. 304.

64. Tabersi, İ’lamu’l Ver bi-A’lami’l Huda, c. 1, s. 432; el-Mukrizi, c. 6, s. 11 ve Harkuşi Nişaburi, Ebu Said, 1424, c. 5, s. 334.

65. İbn Sa’d, c. 10, s. 266; Ahmed b. Hambel, c. 2, s. 440 ve Hâkim Nişaburi, el-Müstedrek, c. 3, s. 166. Ayrıca Süneni Tirmizi, c. 5, s. 324.

66. Ahmed b. Hambel, c. 5, s. 354; et-Tirmizi, Sünnen, Tahkik, Abdurrahman Muhammed Osman, c. 5, s. 322; İbn Habban, Sahih, c. 13, s. 402 ve Hâkim Nişaburi, c. 1, s. 287.

67. Süneni Tirmizi, c. 5, s. 323.

68. Ed-Deyneveri, İbn Kuteybe, el-İmamet ve’s Siyaset, c. 1, s. 29–30; Tabersi, Ahmed b. Ali, el-İhticac, c. 1, s. 75 ve Allame Meclisi, Biharu’l Envar, c. 22, s. 328.

69. En-Numeyri, Ömer b. Şebbeh, Tarihu’l Medinetu’l Münevvere, c. 3, s. 799; İbn Sa’d, et-Tabakatu’l Kubra, c. 1, s. 394; Ez-Zehebi, Tarihu’l İslam ve vefeyatu’l Meşahir ve’l A’lam, tahkik, Ömer Abdusselam Tedmiri, c. 5, s. 100; İbn Şehri Aşub, el-Menakib, c. 4, s. 40 ve el-Bağdadi, Tarihi Bağdad, c. 1, s. 152.

70. En-Numeyri, c. 3, s. 799; İbn Sa’d, c. 1, s. 394–395; ez-Zehebi, c. 5, s. 100; El-Muttaki el-Hindi, Alâeddin Ali, Kenzu’l Ummal fi süneni’l Akval ve’l Af’al, c. 13, 654 ve el-Bağdadi, c. 1, 152.

71. İbnu’l Fakih, Ahmed b. Muhammed, el-Buldan, tahkik Yusuf el-Hadi, s. 750, İbnu’l Cevzi, el-Muntazam, c. 5, s. 7; İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 3, s. 109.

72. Mu’tezili, c. 8, s. 253–254; Kuleyni, el-Kâfi, c. 8, s. 207.

73. Belazuri, Ensabu’l Eşraf, 216/3–217; el-İmamet, 1/40 ve sonrası; Maligi, Muhammed, et-Temhid ve’l Beyan, Muhammed Yusuf Zaid’in çabaları ile, Katar, 1405, s. 119–194; Mukaddesi, el-Beda ve’t Tarih, Kilman Havar’ın çabaları ile, Paris, 1916, 5/206; Amuli, el-Hayatu’s Siyasiyetu lil-İmamu’l Hüseyin (a.s), Kum, 1405, s. 140 ve sonrası; Hacı Menuçehri, Feramerz, Hüseyin (a.s) (İmam maddesi), Dairetu’l Maarif Bozorg İslami, c. 20, s. 678’den naklen.

74. Hacı Menuçehri, Feramerz, Hüseyin (a.s) (İmam maddesi), Dairetu’l Maarif Bozorg İslami, c. 20, s. 678.

75. Belazuri, 1996–2000, c. 2, s. 187, 213, 246, 323; Mes’udi, Muruc, c. 3, s. 104–114, 136.

76. Nasr b. Mezahim, s. 114–115.

77. İbn Şebbeh Numeyri, c. 1, s. 227; Nehcü’l Belaga, 24. Mektup.

78. Belazuri, 1996–2000, c. 2, s. 356, Kass, c. 2, s. 357.

79. Bkz. İbn Kuteybe, 1410, c. 1, s. 181; Belazuri, 1996–2000, c. 2, s. 355–356; Mufid, c. 1, s. 25; Meclisi, c. 42, s. 235, 294–295.

80. İbn Ebu’s Selc, Delailu’l İmamet, s. 159, 177.

81. Et-Tabari, Muhammed b. Cerir, c. 5, s. 165.

82. Keşşi, s. 110; Allame Meclisi, c. 44, s. 61.

83. Et-Taberi, Muhammed b. Cerir, c. 5, s. 166; İbn el-Cevzi, el-Muntazam, c. 5, s. 184 ve İbn Kesir, el-Bidayet ve’n Nihayet, c. 8, 19.

84. El-Mufid, el-İrşad, Kum, Said b. Cubeyr, 1428, s. 290.

85. Saduk, Kemalu’d Din ve Temamu’n Nimet, s. 257–258; Hazaz Razi, s. 13–14, 23, 28–29 ve Hazaz Razi, s. 217, 221–223.

86. İbn A’sem Kûfi, c. 4, s. 319; Kuleyni, c. 1, s. 301–302; Hazaz Razi, s. 229; Fadıl b. Hasan Tabersi, 1417, c. 1, s. 421–423; ayrıca Muhammed Hanefiyye’nin O hazretin imametini itirafı için Bkz. Aynı kaynak, c. 1, s. 423.

87. Aynı kaynak, c. 2, s. 30–31.

88. Tabersi, Fadıl b. Hasan, 1417, c. 1, s. 423–424.

89. Saduk, Emali, s. 425; Saduk, et-Tevhid, s. 307–308.

90. İbn Babaveyh, et-Tevhid, s. 80, İbn Asakir, c. 14, s. 174, 180, 183–184.

91. Saduk, Uyunu Ahbari er-Rıza, c. 1, s. 68; Hazaz Razi, s. 230–234.

92. Şeyh Mufid, el-İrşad, c. 2, s. 32; İbn Şehri Aşub, Menakib Al-i Ebu Talib, c. 4, s. 87.

93. Aynı kaynak, c. 6, s. 422–423; Belazuri, 1996–2000, c. 2, s. 458–459; Mufid, c. 2, s. 32.

94. İbn Sa’d, Kass Belazuri, 1996–2000, c. 2, s. 459–460.

95. Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 152; ed-Deyneveri, Ebu Hanife Ahmed b. Davud, el-Ahbaru’t Teval, s. 222.

96. Ed-Deyneveri, Ebu Hanife Ahmed b. Davud, s. 224–225; El-Belazuri, Ahmed b. Yahya, c. 5, s. 120–121; ed-Deyneveri, İbn Kuteybe, el-İmamet ve’s Siyaset, c. 1, s. 202–204.

97. İbn Sa’d, et-Tabakatu’l Kubra, s. 405; İbn Asakir, Tarihi Medine-i Dimeşk, c. 54, s. 209.

98. Tabersi, Ahmed b. Ali, el-İhticac, c. 2, s. 296 ve Meclisi, Muhammed Bakır; Biharu’l Envar, c. 44, s. 127.

99. Harrani, Hasan b. Şu’be, Tuhafu’l Ukul, s. 237–239; Meclisi, Biharu’l Envar, c. 97, s. 79–81.

100. Ed-Deyneveri, Ebu Hanife Ahmed b. Davud, s. 224–225; Belazuri, Ahmed b. Yahya, c. 5, s. 120–121 ve Ed-Deyneveri, İbn Kuteybe, c. 1, s. 202–204.

101. Ed-Deyneveri, c. 1, s. 208–209; İbn İ’sem Kûfi, el-Futuh, s. 339.

102. Aynı kaynak, c. 6, s. 422; Yakubi, c. 2, s. 228; İbn İ’sem, Kûfi, c. 4, s. 237–239, 242–243; Taberi, c. 5, s. 303.

103. Ez-Zehebi, Seyr-i İ’lamu’n Nubela, c. 3, s. 291.

104. Ed-Deyneveri, Ebu Hanife Ahmed b. Davud, s. 224; Keşşi, Muhammed b. Ömer; Ricalu’l Keşşi, s. 48.

105. İbn Sa’d, c. 6, s. 423; Taberi, c. 5, s. 322; İbn İ’sem Kûfi, c. 4, s. 349; Saduk, Emali, s. 215–126.

106. el-Bidayet ve’n Nihayet, c. 8, s. 235.

107. El-Ketbi, Fevaidu’l Vefayat, c. 2, s. 645.

108. el-Kamil, c. 3, s. 490.

109. el-Kamil, c. 3, s. 490 ve Taberi, Muhammed b. Cerir; Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, s. 285 ve Halife b. Hayyat, Tarih-u Halife b. Hayyat, s. 129.

110. el-Kamil, c. 4, s. 127; Tarih-i Medine-i Dimeşk, s. 406.

111. Tarihu’t Taberi, c. 5, s. 232 ve İsfahani, Ebu’l Ferec; el-Gani, c. 17, s. 136 ve el-Kamil, c. 3, s. 38.

112. Mu’cemu’l Buldan, c. 2, s. 533.

113. Mu’cemu’l Buldan, c. 4, s. 188.

114. Tarih-i Medine-i Dimeşk, s. 405-406; ve El-Gani, c. 17, s. 136; Mu’cemu’l Buldan, c. 4, s. 188-189 ve Ensabu’l Eşraf, s. 288-289.

115. Tarihi Taberi, c. 5, s. 232.

116. Tarihi Taberi, c. 5, s. 303; el-Kamil, c. 3, s. 503.

117. Ali b. El-Hüseyin Mes’udi, Murucu’z Zeheb ve Meadinu’l Cevher, s. 68.

118.Tarihu’l Yakubi, s. 253 ve İbn et-Taktaki, El-Fahri fi’l Adabu’s Sultaniyye ve’d Duvelu’l İslamiyye, s. 116.

119. Şehidi, Pes Ez Pencah Sal, s. 112–113.

120. Şehidi, Pes Ez Pencah Sal, s. 113–114.

121. Şehidi, Tarihi Tahlilîyi İslam, s. 184.

122. Şehidi, Tarihi Tahlilîyi İslam, s. 184.

123. Şehidi, Tarihi Tahlilîyi İslam, s. 184.

124. Şehidi, Tarihi Tahlilîyi İslam, s. 184–185.

125. Şehidi, Tarihi Tahlilîyi İslam, s. 185.

126. Şehidi, Pes Ez Pencah Sal, s. 169–170.

127. Şehidi, Tarihi Tahlilîyi İslam, s. 185.

128. Tarihu’l Yakubi, s. 226 ve İbn Sa’d, c. 6, s. 409.

129. İbn Sa’d, c. 6, s. 414–415.

130. Natık Bil Hak, s. 11.

131. Tabarani, c. 3, s. 101.

132. İbn Sa’d, c. 6, s. 415; İbn Ebi Şeybe, c. 6, s. 46; Tabarani, c. 3, s. 100.

133. İbn Sa’d, c. 6, s. 413–417; İbn Ebi Şeybe, c. 6, s. 3, 15.

134. Belazuri, 1996–2000, c. 2, s. 366, 453; Dulabi, s. 104; Tabarani, c. 3, s. 95; Natık Bil Hak, s. 11; Mufid, c. 2, s. 27.

135. İbn Hambel, c. 3, s. 261; Buhari, c. 4, s. 216; Tirmizi, c. 5, s. 325.

136. İbn Sa’d, c. 6, s. 413; Belazuri, 1996–2000, c. 2, s. 123.

137. Kuleyni, c. 6, s. 473–474; Saduk, el-Emali, s. 193, 543.

138. İbn Sa’d, c. 6, s. 410; Tabarani, c. 3, s. 115; İbn Abdulbirr, c. 1, s. 397.

139. İbn İ’sem Kûfi, c. 3, s. 40.

140. İbn Sa’d, c. 6, s. 408; İbn Ebi Şeybe, c. 7, s. 269.

141. İbn Şehraşub, c. 3, s. 401; Allame Meclisi, c. 43, s. 319.

142. Ebu’l Fadl Ali b. Hüseyin Tabarsi, Mişkatu’l Envar, s. 170 ve Muhaddis Nuri, Mustedrek el-Vesail, c. 8, s. 393.

143. İbn Şehraşub, c. 4, s. 73.

144. Şeyh Saduk, el-Hisal, c. 1, s. 135; Allame Meclisi, Biharu’l Envar, c. 43, s. 333 ve Şeyh Hurrü Amuli, Vesailu’ş Şia, c. 9, s. 447.

145. İbn Sa’d, c. 6, s. 413.

146. İbn Asakir, c. 14, s. 185.

147. İbn Asakir, c. 70, s. 196–197; İbn Hazm, c. 8, s. 515; Bahattin Erbili, c. 2, s. 476.

148. Erbili, c. 2, s. 478–479.

149. İbn Şehraşub, c. 4, s. 72–73.

150. Gazi Numan, c. 2, s. 339.

151. Meclisi, c. 44, s. 196; İbn Ebi ed-Dünya, s. 140; Kuleyni, c. 4, s. 47; İbn Babaveyh, 1362, c. 1, s. 135–136.

152. İbn Şehraşub, c. 4, s. 83.

153. İbn Şehraşub, c. 4, s. 73–74.

154. İbn Asakir, c. 43, s. 224–225.

155. İbn Şehraşub, c. 4, s. 73.

156. Ahmed b. Ali Tabarsi, c. 2, s. 23.

157. İbn Sa’d, c. 6, s. 409–410, 415.

Bibliyografi

İbn Şehraşub, Menakib-i Al-i Ebi Talib, c. 3 ve 4, Kum, Allame, 1379.

İbn Esir, Ali b. Ebi’l Kerim, Fi’t Tarih, Beyrut, Darusadr-Beyrut, 1965.
İbnu’l Meşhedi, Muhammed b. Cafer, el-Mezar (el-Kebir), tahikik: Cevad el-Kayyumi el-İsfahani, Kum, müessese en-Neşru’l İslami, 1419.
İbn İ’sem, el-Futuh, c. 5, tahkik: Ali Şirazi, Beyrut, Daru’l Edva, 1991.
İbnu’l Cevzi, Abdurrahman b. Ali, el-Muntazam fi Tarihi’l Umem ve’l Muluk, tahkik: Muhammed Abdulkadir Ata ve Mustafa Abdulkadir Ata, c. 3 ve 5, Beyrut, Daru’l Kutubu’l İlmiyye, 1992.
İbn Abdarbe, el-Akdu’l Ferid, c. 5, Daru’l Kutubu’l İlmiyye, 1404.
İbn Esir, Ebu’l Feda İsmail b. Ömer, el-Bidayete ve’n Nihayet, c. 8, Beyrut, Daru’l Fikr, 1986.
İbnu’l Fakih, Ahmed b. Muhammed, el-Buldan, tahkik, Yusuf el-Hadi, Beyrut, Alimu’l Kutub, birinci baskı, 1996.
Belazuri, Ahmed b. Yahya, Ensabu’l Eşraf, c. 5, tahkik, İhsan Abbas, Beyrut, Cemiyetu’l Muteşerrikin el-Emaniyye, 1979; Ensabu’l Eşraf, c. 1 ve 3, tahkik, Muhammed Bakır Mahmudi, Beyrut, Daru’t Taarif, birinci baskı, 1977.
El-İsfahani, Ebu’l Ferec, Mekatilu’t Talibin, tahkik Ahmed Sakar, Beyrut, Daru’l Marifet.
Emin, Seyyid Muhsin, Fi Rihabi Ehlibeyt aleyhimu’s Selam, c. 4, tercüme, Hüseyin Vicdani, Suruş, 1376.
El-Bağdadi, Safiyuddin Abdulmumin, Merasidu’l İttila ale Esmau’l Emkine ve’l Buka, c. 1, tahkik, Ali Muhammed el-Bicavi, Daru’l Marifet, 1954.
Dairetu’l Maarif Teşeyyü, Ahmed Sadr Hacı Seyyid Cevadi, Kamuran Fani ve Bahattin Hurremşahi gözetiminde, c. 2, neşr-i Sazman Dairetu’l Maarif Teşeyyü, Tahran, 1368.
Dehhuda, Ali Ekber, lügatname Dehhuda, c. 6, Tahran, 1377.
İbn Sa’d, et-Tabakatu’l Kubra, tahkik Muhammed b. Samilu’s Selmi, Taif, Mektebetu’s Sıddık, 1993; et-Tabakatu’l Kubra, c. 1, tahkik, Muhammed Abdulkadir Ata, Beyrut, Daru’l Kutubu’l İlmiyye, birinci baskı, 1990.
Et-Tusi, Tehzibu’l Ahkâm, c. 6, Tahran, Daru’l Kutubu’l İslamiyye, 1365.
Et- Tusi, Misbahu’l Muteheccid, Beyrut, müessese Fıkhu’ş Şia, 1411.
Kuleyni, el-Kafi, Tahran, Daru’l Kutubu’l İslamiyye, 1365.
El-Mufid, el-Muknie, Kum, Kongre-i Şeyh Mufid, 1413.
El-Mufid, el-İrşad, tercüme ve şerhi farsi, Muhammed Bakır Sadi, tashih: Muhammed Bakır Behbudi, İntişar İslamiyye, 1380; el-İrşad, c. 2, tercüme: Muhammed Bakır Saidi, Horasani, İslamiyye, 1381; el-İrşad, c. 2, Kum, Kongre-i Şeyh Mufid, 1413.
El-Mufid, Mesaru’ş Şia, Kum, Kongre-i Şeyh Mufid, 1413.
El-Harezmi, el-Muvaffak b. Ahmed, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, tahkik ve talim: Muhammed es-Semavi, Kum, Mektebu’l Mufid.
Danişname-i İmam Hüseyin (a.s), Muhammedi Reş Şehri, c. 10, çevirmen: Muhammed Muradi, Kum, Daru’l Hadis, 1430/1388.
Et-Taberi, Muhammed b. Cerir, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 2, Tahkik: Muhammed Ebu’l Fadıl İbrahim, Beyrut, Daru’t Turas, 1967.
Şehidi, Seyyid Cafer, Tarihi Tahliliyi İslam, Tahran, Merkez-i Neşri Danişkahi, 1390.
Şehidi, Seyyid Cafer, Pes Ez Pencah Sal, İmam Hüseyin’in (aleyhi selam) kıyamı hakkında yeni bir araştırma, Tahran, Defter-i Neşri Ferhengi İslami, 1380.
El-Mesudi, Ali b. Hüseyin, et-Tembih ve’l Eşraf, tashih: Abdullah İsmail es-Savi, Kahire, Daru’s Savi, Kum ofset, Daru’s Sekafetu’l İslamiyye.
El-Mesudi, Ali b. Hüseyin, Murucu’z Zeheb ve Meadinu’l Cevher, tahkik: Es’ad Dagir, Kum, Daru’l Hucre, 1409.
Ed-Deyneveri, İbn Kuteybe, el-Maarif, tahkik: Servet Akkaşe, Kahire, el-Heyetu’l Mısrıyye el-Amme lil-Kitab, 1992.
El-Askalani, İbn Hacer, el-İsabet fi Temyizi’s Sahabe, c. 2, tahkik: Adil Ahmed Abdulmevcud ve Ali Muhammed Maud, Beyrut, Daru’l Kutubu’l İlmiyye, 1995.
Caferiyan, Resul, Güzide-i Hayatı Siyasi ve Fikri İmamaman Şia, 1391.
Seyyid b. Tavus, İkbalu’l A’mal, Tahran, Daru’l Kutubu’l İslamiyye, 1367.
Seyyid b. Tavus, el-Melhuf ale Katli’t Tufuf, toplayan: Abduzehra Osman Muhammed, Kum, el-Muid, 1988.
Seyyid b. Tavus, et-Taraif, c. 1, Kum, Hayyam, 1400.
El-Amuli, Muhammed b. Mekki (Şehidi Evvel), ed-Durusu’ş Şeriyye fi Fıkhı’l İmamiyye, c. 2, Kum, Camiu’l Muderrisin, 1417.
Et-Tabarani, el-Mu’cemu’l Kebir, c. 3, tahkik: Hamdi Abdulmecid es-Selefi, Daru İhyau’t Turasu’l Arabiyye.
Es-Sem’ani, el-Ensab, c. 8, tahkik: Abdurrahman b. Yahya el-Muallimi el-Yemani, Haydar Abad: Meclis Dairetu’l Maarifi’l Osmaniyye, 1962.
İbn es-Sabbag, el-Fusulu’l Muhimme fi marifetu’l Eimme, c. 2, tahkik: Sami el-Garizi, Daru’l Hadis, 1422.
El-Bahrani, Yusuf b. Ahmed, el-Hadaiku’n Nadire fi Ahkamu’l Itretu’t Tahire, c. 17, tahkik: Muhammed Taki Erivani ve Abdurrezzak Mukrim, Kum, Camietu’l Muderrrisin, 1405.
El-Bahrani, Abdullah, el-Avalimu’l İmumu’l Hüseyin (a.s), tahkik: Medresetu’l İmam Mehdi (a.s), Kum, Medresetu’l İmam el-Mehdi (a.f), 1407.
Et-Taberi, Ahmed b. Abdullah, Zahairu’l Ukba, Kahire, Mektebetu’l Kudsi, 1356.
Et-Tabari (Şii) Muhammed b. Cerir, Delailu’l İmamet, Kum, Daru’z Zahair.
El-Hilli, İbn Nema, Mesiru’l Ehzan, Kum, Medresetu’l İmam Mehdi (a.f), 1406.
İbn Asakir, Tarihu’l Medine Dimeşk, c. 14, Beyrut, Daru’l Fikr, 1415.
El-Muzi, Tehzibu’l Kemal, tahkik: Beşşar Avad Maruf, c. 6, Beyrut-Lübnan: Müessesetu’r Risalet, 1985.
İbn et-Taktaki, el-Fahri fi’l Adabi’s Sultaniyye ve’d Duveli’l İslamiyye, tahkik: Abdulkadir Muhammed Mayu, Beyrut, Daru’l Kalemu’l Arabai, 1997.
Et-Tabersi, İ’lamu’l Vera b’-İ’lamu’l Huda, c. 1, Tahran, İslamiyye, 1390.
Et-Tabersi, Ebu’l Fadıl Ali b. Hasan, Mişkatu’l Envar, Necef, Kitabhane, Haydariye, 1385.
Et-Tabersi, Ahmed b. Ali, el-İhticac, Meşhed, Neşri Murtaza, 1403.
İbnu’l Haşşab el-Bağdadi, Tarihu Mevalidu’l Eimme (el-Mecmue), Kum, Ayetullah Necefi Mer’eşi Kütüphanesi.
El-Amuli, İbn Hatem, ed-Durru’n Nezim, Kum, Camietu’l Müderrisin.
El-Erbili, Ali b. İsa, Keşfu’l Gumme, c. 1, Tebriz, Mektebetu Beni Haşim, 1381.
El-Erbili, Ali b. İsa, Keşfu’l Gumme, c. 1, tercüme: Hüseyin Zavari, hakikat, 1381.
Rabbani Halhali, Ali, Çehre-i Direhşan İmam Hüseyin aleyhi selam, Kum, Mektebetu’l Hüseyin, 1379.
Es-Saduk, Kemalu’d Din ve’t Temamu’n Nimet, tashih ve talik: Ali Ekber el-Gaffari, Kum, Müessesetu’n Neşri İslamiyye, Muherremu’l Haram, 1405/1363.
Es-Saduk, Et-Tevhid, tahkik, tashih ve talik: Es-Seyyid Haşim el-Hüseyni et-Tahrani, Kum, Müessesetu’n Neşri İslamiyye.
Es-Saduk, el-Hisal, c. 1, Kum, Camietu’l Müderrisin, 1403.
Es-Saduk, el-Emali, Kum, tahkik: Kısmu’d Dirasetu’l İslamiyye, Müessese el-Bi’set, 1417.
Es-Saduk, İlalu’ş Şarai, c. 1, en-Necefu’l Eşref, el-Mektebetu’l Haydariyye ve Matbauha, 1385/1966.
Kitalu Nişaburi, Muhammed b. Hasan, Ruvzatu’l Vaizin, c. 1, Kum, Razi.
Kumi, Abbas, Munteha’l A’mal, c. 2, tahkik: Nasır Bakıri Hindi, Kum, Delil, 1379.
Malik b. Enes, el-Muvatta, c. 2, tahkik: Muhammed Fuad Abdulbaki, Beyrut, Daru’l İhyau’t Turasu’l Arabi, 1985.
Mukaddesi, Yadullah, Baz Pejuhi Tarihi Veladet ve Şehadeti Masuman (a.s), Kum, Pejuheşgahı Ulum ve Ferhengi İslami, 1391.
Müesse Kelimatu’r Resulu’l A’zam, c. 6, Kitabu’l Hasaneyn (a.s) ve Kitabu Ehlibeyt (a.s), müellif: Lecinnetu’l Hadis fi merkezi Ebhas Bakıru’l Ulum (a.s), Tahran, neşri Emir Kebir, 1388.
Kumi, Ali b. Muhammed, Kifayetu’l Eser, Kum, Biydar, 1401.
El-Meclisi, Biharu’l Envar, c. 36 ve 45, Beyrut, Müessese el-Vefa, 1404.
Herkuşi Nişaburi, Ebu Said, Şeref el-Mustafa, c. 5, Mekke, Daru’l Beşairu’l İslamiyye, 1424.
Hakim Nişaburi, el-Müstedrek, c. 3, tahkik: Yusuf Abdurrahman el-Mer’aşi.
Et-Tirmizi, Sünen, c.5, tahkik: Abdurrahman Muhammed Osman, Beyrut, Daru’l Fikr, 1983.
İbn Habban, Sahih, c. 13, tahkik: Şuayb Erneut, er-Risale, 1993.
Ed-Deyneveri, İbn Kuteybe, el-İmamet ve’s Siyaset, c. 1, tahkik: Ali Şiri, Beyrut, Daru’l Evda, 1990.
En-Numeyri, Ömer b. Şebbeh, Tarihu’l Medine-i Münevvere, c.3, Kum, Daru’l Fikr, 1368.
Ez-Zehebi, Tarihu’l İslam ve Vefayatu’l Meşahir ve’l İ’lam, c. 5, tahkik: Ömer Abdusselam Tedmiri, Beyrut, Daru’l Kitabu’l Arabi, 1993.
El-Muttaki El-Hindi, Alaattin Ali, Kenzü’l Ummal fi Süneni’l Akval ve’l Ef’al, c. 13, tashih: Safvetu’s Saka, Beyrut, er-Risale, 1989.
Hatip Bağdadi, Tarihi Bağdad, c. 1, Beyrut, Daru’l Kutubu’l İlmiyye, 1412.
Ed-Deyneveri, Ebu Hanife Ahmed b. Davut, El-Ehbaru’t Tuval, tahkik: Abdulmunim Amir Mürace Cemalettin Şiyal, Kum, Menşuratu Razi, 1368.
Ed-Deyneveri, İbn Kuteybe, el-İmamet ve’s Siyaset, c. 1, tahkik: Ali Şiri, Beyrut, Daru’l Avda, birinci baskı, 1990.
İbn Asakir, Tarih Medine-i Dimeşk, c. 54, Beyrut, Daru’l Fikr, 1415.
El-Harrani, Hasan b. Şu’be, Tuhafu’l Ukul, Kum, Camietu’l Müderrisin, 1404.
El-Kufi, İbn İ’sem, El-Futuh, tahkik: Ali Şiri, Beyrut, Daru’l Avda, birinci baskı, 1991.
El-Yakubi, Ahmed b. Ebu Yakup, Tarihi Yakubi, c. 2, Beyrut, Daru Sadır.
Ez-Zehebi, Seyri İ’lamu’n Nubela, c. 3, Tahric Şueyb Erenut, tahkik: Hüseyin Esed, Beyrut, er-Risalet, dokuzuncu baskı, 1993.
Keşşi, Muhammed b. Ömer, Ricalu’l Keşşi, Meşhed, Meşhed Üniversitesi, 1348.
Tamimi Magribi, Numan b. Muhammed, Deaimu’l İslam, c. 2, Mısır, Daru’l Marifet, 1385.
El-Kutbi, Fevaitu’l Vefayat, c. 2, tahkik: Ali Muhammed b. Yaudullah ve Adil Ahmed Abdulmevcut, Beyrut, Daru’l Kutubu’l ilmiyye, 2000.
Et-Tabari, Muhammed b. Cerir, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 5, tahkik: Muhammed Ebu’l Fazl İbrahim, Beyrut, Daru’t Turas, 1967.
Halife b. Hayyat, Tarihi Halife b. Hayyat, tahkik: Fevaz, Beyrut, Daru’l Kutubu’l İlmiyye, birinci baskı, 1995.
El-İsfahani, Ebu’l Ferec, el-Gani, c. 17, Beyrut, Daru İhyau’t Turas Arabi, birinci baskı, 1415.
El-İzedi, Ebu Muhannef, Mektelu’l Hüseyin (a.s), tahkik ve talik: Hüseyin el-Gaffari, Kum, Metbaatu’l İlmiyye.
El-Harezmi, el-Muvaffak b. Ahmed, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, tahkik ve talik: Muhammed es-Semavi, Kum, Mektebetu’l Mufid.
Meskuviyye, Ebu Ali, Ticaretu’l İmam, c. 2, tahkik: Ebu’l Kasım İmami, Tahran, Suruş, 1379.
Es-Semavi, Muhammed, Ebsaru’l Ayn fi Ensari’l Hüseyin (a.s), tahkik: Muhammed Cafer et-Tabesi, merkezu’d Dirasetu’l İslamiyye lil-Mümessili’l Veliyu’l Fakih fi Hirsi Sevreti’l İslamiyye.
Ferahidi, Halil b. Ahmed, Kitabu’l Ayn, c. 1, Kum, Hicret, 1409.
El-Musevi el-Mukarrim, Abdurrazzak, Mektelu’l Hüseyin (a.s), Beyrut, Daru’l Kitabu’l İslamiyye.
Muhaddis Nuri, Müstedreku’l Vesail, c. 8, Kum, Alu’l Beyt (a.s), 1408

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

CAPTCHA (Şahıs Denetim Kodu) Resmi

*

Başa dön tuşu