Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah, bölgenin İsrail ve tekfircilerin tehdidi altında olduğunu belirtti.
Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah, güney Lübnan’ın İsrail işgalinden kurtarılmasının yıldönümü münasebetiyle yaptığı konuşmasının Suriye kriziyle ilgili bölümünde özetle şunları söyledi.
Suriye’de yaşanan olaylar Lübnan açısından gerçekten çok önemli ve kader belirleyicidir. Biz, olayların en başından beri Suriye halkının haklı ve meşru talepleri olduğunu ve bunu gerçekleştirmenin en iyi yolunun da diyalog olduğunu, kimsenin kimseye namlu doğrultmaması gerektiğini, çatışma olmaması gerektiğini söyledik.
Biz Suriye’nin Direniş’e yönelik bakış açısını biliyoruz. Biz, Cumhurbaşkanı Beşşar Esad’la ve muhalif şahsiyetlerle siyasi bir çözüm yoluna ulaşabilmek için görüşmeler yaptık. Başkan Esad kabul etti, muhalifler ise en başından reddetti.
Suriye liderleri, her zaman müzakerelere oturmayı ve reform yapmayı kabul ettiler. Muhalifler ise başından beri Suriye yönetimini devirebilecekleri umuduyla buna hep karşı çıktılar. Birçok ülkenin kendi yanlarında olduğunu ve böylece zafer kazanabileceklerini düşündüler.
Olaylar hızla değişti ve Amerika’nın oluşturduğu eksende ilk ve son sözü Amerika’nın söylediği, diğerlerinin ise ona hizmet ettiği belli oldu. Bu eksen dolaylı olarak İsrail’i himaye ediyor. El Kaide ve tekfirci örgütler de girdiler. Tüm ülkeler onlara kolaylık sağladı. Suriye’ye yönelik küresel bir savaş başlatıldı.
On binlerce militan Amman’daki “Suriye dostlarını” rahatsız etmedi; ama parmak sayısınca Hizbullah savaşçısı onları rahatsız etti.
Karşı eksen, son ana kadar savaşı sürdürmekte ısrar ediyor ve diyalogu gündeme almıyor. Suriye yönetiminin kabul ettiği makul önerileri ve çözüm yolları bölge ülkelerine de sunuldu. Ancak onlar buna karşı çıktılar; çünkü bu ülkeler Suriye’ye tahammül edemiyorlar.
Dışarıdaki bazı muhalifler belli bir bakış açısına ve mantığa sahipler, diyaloga hazırlar; bu da onların hakkıdır. Ama onlardan bazıları istihbarat servislerinin memurlarıdır. Onlar kendi kararlarını kendileri verebilecek durumda değiller. Ama gerçekte silahlı gruplar üzerinde hakimler. Çoğunluktaki akımı tekfircilerin oluşturduğunu ve Suriye’de barış olması durumunda bütün bedeli onların ödeyeceğini biliyor.
Bazı Arap ülkeleri Suriye’den ve bu tekfirci gruplardan kurtulmak istiyorlar; ama onların geri döneceğinin farkında değiller.
Bugün Suriye’de yaşananlar, halkın yönetime karşı ayaklanması veya reform meselesi değildir; çünkü yönetim, reform yapmaya hazırdır.
Bu grupların Suriye’ye ya da Suriye’nin Lübnan sınırındaki illerine hakim olması, sadece Hizbullah ya da Şiiler için değil, Lübnan ve tüm Lübnanlılar için büyük bir tehlikedir.
Bu grupların Lübnan sınırındaki illere hakim olmaları Lübnanlı Müslümanlar ve Hıristiyanlar için büyük bir tehlikedir; bunun kanıtı da onların şu an Suriye’de yaptıklarıdır.
Bugün Suriye’de savaşanlar, Irak İslam Devleti adlı örgütün uzantılarıdır. Onların Irak’taki Sünnilere neler yaptığını, Iraklı Sünnilere sorun.
Irak, Pakistan ve Afganistan’daki tekfirci gruplar, diğer taifelerden çok daha fazla Sünnileri öldürdüler.
Bugün Tunus, Libya ve bu vebayı bulaştırdıkları ülkeler, onların sıkıntısını çekiyor; onlar bize de Lübnan’a da gelecekleri vaadinde bulunuyorlar.
Diyalogu kabul etmeyen, diyalogla ortak nokta aramayan düşünceler tehlikelidir. Bu tür grupların gölgesinde Suriye, Lübnan ve Filistin için bir gelecek tasavvur edebilir mi?
Olayların en başında Suriye yönetimi devrilecek ve sıra Lübnan’a gelecek diyorlardı. Onlar güvencelerini Amerika’dan alıyorlardı ve işin başında da Aza’da Lübnanlı ziyaretçileri kaçırdılar.
Suriye, Direniş’in sırtıdır, destekçisidir; Direniş de sırtına darbe vurulması karşısında hiçbir şey yapmadan beklemeyecektir. Biz üzerimize gelen bir komplo karşısında sadece izlemekle yetinecek ve hareketsiz bir şekilde bekleyecek kadar cahil ve aptal değiliz.
Biz şimdiye kadar bize yönelen komploları binlerce şehidin kanıyla etkisiz bıraktık. Biz şu an farklı bir konumda olamayız. Kenarda durmak isteyenler buyursun kenarda dursun.
1982 yılında bazıları hiç kimsenin bölge dengelerini değiştirebilecek güçte olmadığına inanıyordu; ama biz dengeleri değiştirebildik. Biz şu an Lübnan’ı, Filistin’i ve Suriye’yi savunuyoruz.
Suriye; ABD, tekfirciler ve ABD’nin bölgedeki unsurları tarafından devrilirse, direniş kuşatma altına alınacak ve İsrail, şartlarını dayatmak için yeniden Lübnan’a girecektir.
Suriye düşürülürse, Kudüs unutulacaktır, bölge halkları psikolojik açıdan karanlığa gömülecektir.
Şu an yaşanmakta olan bu savaşın iki tarafı söz konusudur. Birincisi ABD ve Batı eksenidir ki şu an geçmişi, bugünü ve geleceği yok etmekte olan tekfirci gruplara umut bağlamıştır. Diğer taraf ise Direnişi destekleyen ve müzakereye çağıran devlettir.
Hizbullah Amerika’nın İsrail’in, mezar soyguncularının göğüs parçalayanların yer aldığı cephede olamaz.
Biz Suriye konusuna hiç karışmasaydık bile medya alanında ve siyasi düzeyde bize yöneltilen tehlikeli saldırılar bitmeyecekti.
Hiç kimse bizi mezhepçilikle suçlayamaz. Şehit aileleriyle ilgili söylenen sözler doğru değil. Bizim cephelere zorla götürdüğümüz gençlerimiz yok. Bizim cihat ilan etmeye ihtiyacımız yok, iki kelime söz söylersek on binlerce kişi cephelere akın eder. Hizbullah Bosna savaşı sırasında Müslümanları savunmak için savaştı, Bosna’da Şii yoktu.
Tek çocuklarını bu cephelere göndermek için bizden izin isteyen annelerden, babalardan mektuplar alıyoruz.
Şu an haftalar önce başlayan ciddi bir aşamada bulunuyoruz. Bunun adı, Direniş’i ve destekçisini takviyedir, bu aynı zamanda Lübnan’ın ve destekçisinin takviye edilmesidir.
Biz kimseden sahada bize yardım etmesini istemiyoruz. Biz bu savaşın ehliyiz ve zaferi de kazanacağız.
Sabır ve fedakarlıkla bu süreci aşacağız, fedakarlıkları sürdüreceğiz, tıpkı Temmuz savaşı başlarındaki size zafer vaat ettiğim gibi bugün de yeniden size zafer vaat ediyorum.