Direnişin Tokadıyla Şaşkına Dönen Bülent Yıldırımdan İtiraflar
Suriye’de olayların başladığı ilk günlerden itibaren safını belli eden, Suriye yönetimine, ordusuna ve halkına karşı savaş başlatan Terör örgütleriyle birlikteliğini alenen yürüten İHH ve haddizatında Başkanı Bülent Yıldırım’ın, Muhalifler adı altındaki terör çetelerine yaptığı yardımlara ülkemizde yaşayan hemen hemen herkes şahit olmuştur ki bunu kendileri de hiçbir zaman saklamadan ifade etmişlerdir.
Suriye devletinin de defaatle ifşa ettiği ve katliamcı çetelerin sığınaklarında yakalanan yardım malzemelerinin büyük bir kısmının İHH eliyle Suriye karşıtı teröristlere ulaştırıldığı, ülkemizde ise göstermelik bile olsa, yapılan bir operasyonla İHH tırlarının aynı katliamcı teröristlere Silah ve Mühimmat taşıdıkları anlaşılmıştır.
Suriye olaylarının Zirvede olduğu ve Şam’da namaz kılma heveslerinin bazılarının iştahını kabarttığı günlerde, efendilerinin bu aşkıyla cezbeye kapılan Bülent Yıldırım “Bizim Bir direniş hattımız var(NUSRA-ÖSO-IŞİD vb), Bu direniş Suriye’de Esad’a karşıdır “diyerek gerçek niyetini aşikar etmiştir.
Bülent Yıldırım 2013 yılında yaptığı başka bir açıklamasında ise “36 kuruluş değil 36 bin kuruluş olarak çalışmalıyız, hepinizi Türkiye’ye bekliyoruz, çünkü Suriye’ye sadece Türkiye yetmez “ sözleriyle, içine düştüğü durumu özetlemiş, Kendisinin ve Türkiye’nin Suriye ve devamında Irak olaylarındaki duruş noktasını-tarafını ve niyetini açıkça gözler önüne sermiştir.
Yukarıda yazdıklarımız sadece aklımızda kalan ve Bülent Yıldırım’ın aslında kim olduğunun anlaşılmasına yeteceğine inandığımız örneklere, okuyucularımız da onlarcasını ekleyebilir, Bülent Yıldırım’ın İran, Suriye, Hizbullah ve Direniş bloku hakkında söylediği sözleri hatırlayabilirler. Kaldı ki meydanda direniş blokuna karşı savaş veren ve gözünü kırpmadan halk katliamlarına imza atabilen, NUSRA-ÖSO-EL KAİDE gibi yapılara verdiği destek bile tek başına bir delil olmaktadır.
Yukarıda kısaca İfade ettiğimiz durumlar Bülent Yıldırım’ın gerçek yüzü-kişiliği iken, kendisi, Bülent Yıldırım, “Esad’cı mı oldu !” dedirten, fakat aslında bizleri hiç de şaşırtmayan, gerçek duruşunun-görüş ve düşüncelerinin aksine yaptığı yeni açıklamalarla karşımıza çıktı. Kendisiyle röportaj yapan “Genç öncüler “ adlı internet sitesine söyledikleri, bir yandan kendisinin ve temsil ettiği tarafın (Direniş karşıtı blok) nasıl bir duruma düştüğünü gözler önüne sererken, diğer taraftan başını İran İslam Cumhuriyetinin çektiği direniş blokunun Suriye-Irak ve diğer bölgelerdeki haklı ve kesin zaferinin bir itirafı olarak karşımıza çıkmasıyla, zaten bildiğimiz ve inandığımız bu zaferi bir de Bülent Yıldırım’dan duymuş olmanın gururunu yaşıyoruz.
Bülent Yıldırım, itiraflarla dolu Son röportajında ”Şuan Ortadoğuda yaşanan kaosun İsrail’in eseri olduğunu, yaşanan iç savaşların İsrail’in işine yaradığını, İran, Hizbullah, Hamas, İslami Cihad’dan oluşan bir Direniş hattının var olduğunu ve Suriye meselesinin Direniş hattına darbe vurduğunu,Körfez Arap ülkelerinin(dolayısıyla bunlarla birlikte hareket eden Türkiye’nin) İsrail’in yanında yer aldığını” ifade etmek suretiyle büyük bir itirafta bulunmuş,ve aynı röportajda ”Suriye’de Sınıfta Kaldık” İfadesiyle ve yukarıda saydığımız Suriye karşıtı düşmanca tutumuyla aslında kime-kimlere hizmet ettiğini alenen ortaya koymuştur. Bu noktada eğer direniş ve Suriye ordusu başarısız olsaydı, yani Yıldırım’ın ifadesinin tersi olup, kendisi ve desteklediği teröristler “sınıfı geçmiş olsalardı” olabilecekleri varın siz düşünün ki yine Bülent Yıldırım’ın İfadesiyle ”İsrail eseri kaos” her yere yayılacak, direniş, desteksiz ve halklar sahipsiz kalacaktı, belki bugün 300 bin ölü ve milyonlarca mülteciden oluşan bilanço, o zaman tahmin bile edilemeyecek bir büyüklükte olacaktı.
Bülent Yıldırım, her türlü-sınırsız imkan, devlet ve medya desteği, bireysel ve İHH aracılığıyla yaklaşık 4 yıldır amansız bir şekilde saldırdığı, düşmanlarına karşı akla gelebilecek her türlü desteği verdiği Suriye yönetimi hakkında ise: “Suriye’de iç savaş istemediklerini, Suriye’de barış olsun diye Esad rejimiyle ve İran’la diyaloğa girdiklerini, Türkiye’nin her şeye rağmen Esad rejimi ile diyaloğu kesmemesi gerektiğini” ifade etmesi, içine düştüğü acı durumun ve yenilmişliğin açık bir kanıtı olmaktadır.
Röportajdaki beyanatlarında Mısır ve Türkiye’yi de unutmayan Bülent yıldırım, Mavi Marmara dönüşü “Maksat Hasıl oldu Mir’im” diye sarıldığı, Türkiye Devleti ve hükümet yetkilileri hakkında ise;” Türkiye’nin İsrail’in yargılanması sürecinde oyuna getirildiğini, Türkiye’nin Filistin’e, Mavi Marmara’ya haksızlık yaptığını, Türkiye’nin her Gazze saldırısı sonu aldandığını ve İsrail’e güvendiğini.”Açıklamak suretiyle, bir yandan Türkiye’nin Filistin politikasının, aslında İsrail eksenli olduğunu ifade ederken, diğer yandan “Türkiye vatandaşı olup, israil’de askerlik yapanların olduğunu ve bunların Türkiye’deki askerlik görevlerinden muaf tutulduğunu, Türkiye-İsrail ticaret hacmindeki rekor yükselişi de ” kendi ağzıyla duyurmuştur.
Mısır ve İhvan konusunda ise 4 Tem 2013 tarihinde gerçekleştirdiği “Darbecilerin Değil, Mısır Halkının ve Mursi’nin Yanındayız”konulu basın açıklamasında sarf ettiği: “öncelikle bu toprakların sahiplerine karşı emperyalistlerin oyunlarını çok açık bir şekilde görüyoruz.Seçim yapın denildi,insanlar seçim yaptı,özgür iradeleriyle cumhur başkanlarını seçti,fakat buna rağmen darbe yapıldı” sözlerinin aksine ve onu yalanlar mahiyette, bugün: “Mısır’da İhvan seçimlere girmek istemiyordu. Türkiye’nin zoruyla seçimlere girdi. Aslında seçimlere girmeme kararıyla haklıydı” açıklamasıyla durumu ortaya koymuş,İHVAN-ı MÜSLİMİN’in aslında kendi hür iradesiyle değil,Türkiye’nin iradesiyle hareket ettiğini itiraf etmiştir (Türkiye’nin politikalarının ise Amerikan eksenli olduğu,Amerika ve Türkiye’nin Stratejik ortak oldukları,Türk ve ABD’li yöneticiler tarafından bile gururla ve alenen ifade edilmektedir). Ayrıca 2013 yılında söylediği “öncelikle bu toprakların sahiplerine (Mısır halkına) karşı emperyalistlerin oyunlarını çok açık bir şekilde görüyoruz” sözüne karşılık, yeni röportajında “bugün oraya müdahale edenin Türkiye olduğunu” söylemesi, bunun bir emperyalist müdahale olarak değerlendirildiğini o günden(2013) belirtmek suretiyle, bir anlam kazandırmış, açıklık getirmiştir.
İlâ-âhir konu bu şekilde uzayıp gitmekte ve röportaj benzer açıklamalarla devam etmektedir. Başta da belirttiğimiz üzere, Bülent Yıldırım’ın bu açıklamaları, kendilerinin görev adamı olduklarını ve tevdi edilen görevi icra edip, bir yerlerin işine nasıl geliyorsa öyle konuştuklarını bilenler için garip gelmese de,değişik çevrelerde değişik tepkilere ve yorumlara yol açmıştır.
Bizler bütün bu yorumları bir kenara bırakarak, gördüğümüz bir gerçeği dile getirmek isteriz ki o da, Suriye’de direniş’in Çelik yumruğu bir yandan Siyonist destekli, direniş düşmanlarının çenesini dağıtırken diğer yandan Bülent Yıldırım ve Benzeri destekçilerinin dillerinin çözülmesine neden olmuştur. Bu çözülme ve itiraf serisinin ilki Bülent Yıldırım olmayıp, kendisinden önce Tayyip Erdoğan’la birlikte kürsüye çıkan ve muhalif örgütlerin çatı kuruluşunun eski lideri Muaz El Hatip’de benzer itiraflarda bulunmuştur. İtiraf serisinin ilk halkası Bülent Yıldırım olmadığı gibi son halkası da olmayacaktır. Bu halkaya, Suriye olayını tarihin kaydettiği en büyük yalan-iftira ve dezenformasyonla anlatanların, okurlarına-tabanlarına ve halklara Suriye yönetiminin halkını katlettiği, Suriye ve Irak’ta toplu katliam ve tecavüzler yapan, kafa kesip insan ciğeri yiyen gerçek katilleri-uluslararası vahşi teröristleri ise kahraman, Mücahid ve hatta (Haşa) Sahabe olarak tanıtan, yazar-çizer takımı ile süfyanilere göbekten bağlı sözde sivil toplum kuruluşu liderlerinin, Mustafa Özcan, Adurrahman Dilipak, Ahmet Varol ve Ramazan Kayan’ların da eklenmesini bekliyoruz.
Kısaca durumu ifade etmek gerekirse Bülent Yıldırım’ın açıklamaları O’nun doğruyu görüp, yönünü-fikrini ve duruşunu değiştirdiğinden değil,gerçeklerin artık gün gibi ortaya çıkması ve Direniş’in gizlenemeyen kesin zaferinin, halk kitlelerinde meydana getirdiği ilahi heyecandan kaynaklanmaktadır. O’nun gerçek niyeti bu duruma bigane kalmayıp,bu heyecanı çalma-yönlendirme girişiminden başka bir şey değildir.Kaldı ki saydığımız ve sayamadığımız bütün çelişkileriyle yazıya konu edilen şahsın en bariz özelliği kitleyi yönlendirmek ve heyecanları çalarak,biriken öfkeyi kontrol altına alıp zararsız hale getirmektir.
Başka bir ifadeyle; Suriye olayında, Suriye devleti ve Direniş cephesinin haklılığı ve kazandığı kesin zaferi inkar,bu saatten sonra halk nezdinde Siyonist damgası yemeye yetecektir, Yıldırım’ın bu girişiminin ise bu damgadan bir kaçış, yeni fitnelere yelken açtıklarında ise, halkların karşısına sırtlarındaki damgayla çıkmamak adına atılmış bir adım olduğu gün gibi ortadadır.
Unutulmamalıdır ki; Allah’ın izni ve inayeti, Hakkın batıl karşısındaki eritici-yok edici gücü, Direniş’in rehberiyete inanmış çelik irade ve aklıyla, kamu vicdanının saflığı ve temizliği, habis niyetli-Müslüman maskeli Siyonistleri deşifre edecek, tüm oyun ve planlarını çöpe atarak yer yüzüne varisler kılınmış mazlum ve mustaz’afların intikamlarını,maskeli-maskesiz tüm emperyalist ve Siyonistlerden alacaktır inşallah..