MADENCİLİĞİN KADERİ(!) VE ZULMÜN KADERİ… – Süleyman DAĞISTANLI
“Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Allah, onları ancak gözlerin dehşetle bakakalacağı bir güne erteliyor.” (İbrahim 42)
“İnkâr edenler sanmasınlar ki, kendilerine mühlet vermemiz, onlar için hayırlıdır. Biz onlara mühlet veriyoruz ki, günahlarını artırsınlar ve onlar için alçaltıcı bir azap vardır.” (Ali İmran Sûresi. 178)
Bunun üzerine o zulme devam edenler sözü değiştirdiler, onu kendilerine söylenildiğinden başka bir şekle soktular. Biz de kötülük yaptıkları için o zalimlere gökten bir azap indirdik. (Bakara 59)
Ülkeyi yasa boğan Soma olaylarından sonra halkın onca acısına rağmen hala kalkıp;
“Bu kazalar madenciliğin fıtratında(!) var” , “Bu mesleğin kaderinde(!) ölüm var” deme cesaretini, densizliğini, pişkinliğini, ukalalığını, vahşiliğini ve caniliğini gösterebilen bir başbakana bizlerde “Zalimlerin fıtratında ve kaderinde” neler olduğunu hatırlatmak istedik…
Kendini ilah olarak gören ve tüm insanların sahibi ve maliki olduğunu iddia eden Nemrut’u hatırlatmak istedik, hani hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayıp hiç yaşamamış gibi zelilce ölüp giden ve ebedi cehenneme yuvarlanan Nemrut’u… Hani ilahlık taslayıp Allah’a karşı gelen ve Allah’ın kendisini cehenneme odun olmasına vesile olacak bir sivrisineği gönderdiği Nemrut’u. Tüm dünyaya hükmettiğini sanan ancak bir sivrisineğe dahi güç yetiremeyen ve beyninin içine giren sineği etrafındaki uşaklarının çıkarmak için kafasını patlatana kadar uğraştığı ve sonunda cehennemi boylayan Nemrut’u hatırlatmak istedik. Yaktığı koca ateşin İbrahim(a.s.)’ı yakmaya yetmediği ancak kendisine bir sivrisineğin yettiği Nemrut’u.
Yaptığı türlü zulümlerle halka kan kusturan ancak kendisine zarar verebilecek kimsenin bulunmadığını sanan Firavun’u hatırlatmak istedik. Korkudan tüm erkek çocukları katleden ancak kendisini ve hükümranlığını yerin dibine geçirecek Musa(a.s.)’ı sarayında büyütecek kadar kör, aciz ve cahil Firavun’u. Karun’larına, Bel’am’larına güvenirken Musa(a.s.)’ları unutan Firavun’u… Sihirbazları ve uşakları ile halkın gözünü boyayıp gerçekleri gizlerken Musa(a.s.)’ın kendisini rezil edip hakkın karşısında kurumuş bir yaprağa dönen Firavun’u. İstediğini öldürüp istediğini yaşatabileceğini iddia ederken kendi ölümünü bir an dahi geciktiremeyen Firavun’u… Zelil bir şekilde ölen ve insanlığa ibret olsun diye tarihe şerh düşülen o güçlü(!) ve muktedir(!) Firavun’u. “Ve sonra İsrailoğulları’nı denizden aşırdık. Firavun, düşmanca saldırmak için derhal adamlarını ve askerlerini arkalarına düşürdü. Ta ki, suda boğulmaya başlayınca “İnandım, gerçekten de İsrailoğulları’nın iman ettiğinden başka tanrı yoktur. Ben de ona teslim olanlardanım.” dedi. Şimdi mi? Oysa bundan önce hep isyan etmiştin ve fesatçılardan idin.”(Yunus 91-92)
Hani Almanya’da bir kriz(!) döneminde kurtarıcı olarak ortaya çıkan, yaptığı tüm yanlışlarda aldığı oyların(!) arkasına sığınan, kömür ve makarna yardımları ile Alman halknı kendine borçluymuş gibi hissettiren, yaptığı duble yollarla övünmek şurada kalsın bu yollara Adolf Hitler Yolları adını veren, her fırsatta ayrımcılığı ve kinciliği halklara enjekte etmeye çalışan Hitleri hatırlatmak istedik. Sen Almanyasın! Sloganıyla yaptığı tüm zalimlikleri örtmeye çalışan, savaşlar çıkartıp milyonların kanına giren sonunda eşi ile birlikte evinin bir köşesinde siyanür yutup kafasına kurşun sıkarak intihar eden ve cesedi yakılıp yok edilse bile yaptığı zulümlerin yok olmadığı ve unutulmadığı, insanlığın kendisini lanet ile andığı Hitleri hatırlatmak istedik.
“Sovyetler Birliği’nin bir numaralı ismi, Bolşevik Devrimi”nin lideri, 7 sene ülkenin bütün iplerini elinde bulunduran, astığı astık, kestiği kestik olan, on binlerce muhalifi türlü yollarla ortadan kaldıran, iktidarın gücüne güvenerek fîravunlaşan Lenin’i hatırlatmak istedik. Zaman hızlı geçiyordu; 1923 yılında felç geçiren ve delirerek sayıklamaya başlayan ve sürekli; “İnsanlar, bana yardım edin şeytan burada burada…” diyen ve Le Figaro dergisinde, son günlerinde uzun uzun “uluduğundan” bahsedilen Lenin’i hatırlatmak istedik. Evet Lenin için en özet ifadeyi kullanan Fransız gazetesinin “Canavarca yaşa, uluyarak öl…” başlığını hatırlatmak istedik.
Sovyetlerin diğer bir numarası(!) Stalin’i hatırlatmak istedik. Hani ülkesinde 30 milyon insanın ölümünden sorumlu olan (ki bu sayı o zaman ki Sovyet nüfusunun dörtte birine denk geliyordu), cinayetin, zulmün, iftiranın, alçaklıkların ve komploların doruk noktaya ulaştığı Stalin’i hatırlatmak istedik… Zulümlerinin yanına kar kalacağını sanıyordu belki de kim bilir… Zaman yine çabuk geçiyordu; 1953 yılında Stalin’in sağlığı genel olarak bozuktu. Bir gece uyumak için odasına girdi ve ertesi sabah hiç sesi çıkmadı. Kapısındaki korumalar şüphelendiler ama içeri girmeleri yasak olduğu için hiçbir şey yapmadılar. O akşam saat 10 olduğunda, bir koruması içeri girdi ve Stalin’i yere düşmüş, tüm belden aşağısı ve sağ tarafı felç olmuş şekilde buldu. Stalin ihtiyaçlarını kontrol edemiyordu ve kendi pisliği içinde yatıyordu. Konuşma yetisini de kaybetmişti, şiddetli acı içindeydi. Hani kızının son anlarını şu şekilde tarif ettiği Stalin’i hatırlatmak istedik;
“Ölüm ızdırabı korkunç seviyedeydi. Resmen boğulurken hepimiz onu izledik”.
Hani Saddam vardı %99 oy (!) alarak başa getirilen Saddam… Balkonlarda poz verirdi o da… Yıllarca uşağı olduğu Amerika’ya hizmet eden, bu uğurda İslam İnkılabına savaş açan, halkını türlü bahanelerle katleden, sonunda ülkesini Amerika’ya işgal ettiren ve yine Amerika tarafından boğazına ilmik geçirilen Saddam’ı hatırlatmak istedik…
Müslüman halkını fare gibi ezeceğini söyledikten sonra lağım çukuru içerisinde yakalanıp öldürülen Kaddafi’yi hatırlatmak istedik…
Halkı fakirlikten ve yapılan zulümlerden inim inim inlerken kendisi altından tuvalet taşları döşeten ve sırtını Amerika(!)’ya dayayıp ülkesini batıya peşkeş çeken Rıza Şah’ı hatırlatmak istedik. İmam Humeyni önderliğinde İmanlı ve cesur İran halkından canını zor kurtaran ve Amerika’ya kaçarak cehenneme oradan yuvarlanan Rıza Şah’ı hatırlatmak istedik.
Evet, halka madenciliğin fıtratından bahseden ve buna taa yüzlerce yıl gerilerden örnekler sunan başbakana bizlerde, zulmün ve zalimliğin fıtratından bahsedip geçmişlerden örnek vermek istedik… Zulüm ile abad olabileceğini sananların er geç kahr ile berbad olacaklarını bizlere gösteren tarihten bahsetmek istedik…
Uludere, Bilge Köyü, Reyhanlı ve Soma’da ki katliamları ve bugüne kadar yapılan tüm zulümleri unutmayacak ve unutturmayacak olan halkımıza “…Zulmedenler yakında nasıl bir inkılapla sarsılacaklarını bileceklerdir.”(Şuara 227) ayetinin ümit kaynağı olmasını diler ve yazımızı İmam Zeynelabidin’in şu duasıyla bitirmek istiyoruz;
Ey zulümden şikâyetçi olanların halinden haberdar olan, Ey yardımı mazlumlara yakın olan ve desteği zalimlerden uzak olan Rabbim. Bizlere zulmeden düşmanımızı bilere zulmetmekten alıkoy, kudretinle bize karşı düşmanlığının keskinliğini kır ve onu aciz, güçsüz ve zelil kıl… İlahi, uğradığımız zulümden dolayı ahirette bizler için biriktirdiğin sevabı ve düşmanlarımız için hazırladığın azabı gönlümüzde canlandır… Amin.